Gördüğümüzün söyledikleri\u2026
İlk ne zaman, nasıl keşfettim bilmiyorum, insanın; iyiliği ve kötülüğü, güzelliği ve çirkinliği, neşeyi ve hüznü yansıttığı oranda yaşadığını ve kainata gönderildiği düşünülen her duygunun aslında bir gün, sahibiyle baş başa kalacağınıu2026 Hani söylenir ya; "verdiğiniz sizindir, tuttuğunuz değilu2026" Bilmekle keşfetmek, keşfetmekle hissetmek, hissetmekle teslim olmak arasında devasa farklar var. Biliyor da insan, bildiğini fark edebilmesi zaman alıyor; acılarımız, ağrılarımız bu yüzdenu2026 Bu yüzden nihayetinde Halık'ın yarattıklarından kaçıp kaçıp O'na ağlamalarımızu2026
Kısa bir süre önce u2013yine ama bu defa tüm gerçekliği ve çarpıcılığı ile- tecrübe ettim ki dışarıda "ezme" potansiyeline sahip hatta kendini rencide etme pahasına ezdiğini düşünen, güç eline geçeceği zaman merhametin tüm merhalelerini bir tarafa rahatlıkla bırakabilecek, aklıyla idrak edemediği için(akıl idrak edemediğini reddeder) dine, kutsallarımıza ve geleneğe hücumu meziyet addeden, inanmışlara armağan edilen uhrevu00ee ayda bile edebe mugayir tavır ve sözleri cesaretten gören, haya ederek arz etmeliyim ki, yolda giderken arabanıza sıçramasından imtina ettiğiniz çamurdan farksız görünen bir grupla karşılaştımu2026 Eşzamanlı, dinimizin vecibelerini yerine getiremediği halde saygı ve nezaketi elden bırakmamaya çalışan istisnalar da tanıdım ve anladım; toplum olarak bu kadar hoyrat ve yıkıcı bir hale gelmemizdeki en büyük etken, kainatta bir adalet döngüsü olduğunu kavrayamamış olmamızu2026
Nasıl ki ilme ömür adayan mütefekkirlerimizin, kelamın gölgesinde mum misali eriyen ve yorulduğu oranda mesut olabilen yazar ve şairlerimizin, davası uğruna toprağın bağrına kollarını açarak giden şehitlerimizin ismi ve nuru halen aramızda dolaşıyor ve o nadide varlıkların ölümsüzlüğü canımızda hissediliyorsa, kötülüğün akrep misali sahibini zehirleyip bitiren yaygın bir hastalık olduğu noktasında da farkındalık geliştirilebilmeliydiu2026 İyi olmanın, kötü olmaktan daha zor ve fakat sevgili olduğu u2013büyük bir gayret ve rikkatle- işlenmeliydiu2026 Günlerimiz insanlığa ve gençliğe dair şikayetle geçip giderken u2013Allah'tan gelen imtihanlar istisna- ne kadar emek verirsek o kadar güzelleşebileceğimizi unutmuş gibi duruyoruzu2026 Eğitim gördüğüne inandığı halde "insan olma" keyfiyetinden vazgeçen, ülkesinden ve halkından adeta nefret eden, yüce kitabımızın ifadesiyle "yeryüzünde bozgunculuk çıkaran", illa ki saygıyı, hürmet ve muhabbeti tanımayan bu bozuk ve çığ misali büyüyen insan modeli, şüphe yok ki istediği her şey kendisine sağlanan bir kültürden geliyor. Neslin büyük çoğunluğu yemeğini önüne talep eden, dilediği her şeyi yaptırabilen, ağlayarak ve haykırarak elde etmeye alıştığı için zaman içerisinde ebeveyni ile münakaşa hakkını kendinde gören, küfür ve hakaret lügatiyle yaşamayı öğrenen ve bütün bunları kıvançla teşhir edebilen bir yerde duruyorsa bu vebal öncelikli olarak ailelere mi, yoksa hep üzerinde durulan eğitim sistemine mi ait? Şüphe yok ki çağın getirdiği konfora ram olurken evlatlarına vicdan, hassasiyet, merhamet, rikkat hülasa ahlak bilinci işlemeyi ihmal etmiş, susması için tampon tedbirlere müracaat ederek her istediğini yapmış aileler kadar, fen ve sosyal bilimlerdeki gelişim için sergilediği gayrete rağmen ahlak eğitimini saf dışı tutan eğitim sistemimiz de bunda pay sahibidiru2026
"Çok çalışma" başlığı altında öğütülürken, markete, pazara gitmeyi, ev işlerine yardımcı olmayı, kitaba yatırım yapmayı, araştırmayı, nezaket ve görgü kurallarını, aile ve akrabalarıyla hasbihal halinde bulunmayı öğrenememiş bir genç, yarınlar için kaybedilmiş bir anlam ihtiva eder. Böyle bir gencin adalette, tıpta, eğitimde, ön saflarda yer alması ise yurdum insanının bir felakete teslim edilmesinden başkası değildir. Daha fazla geç olmadan aileleri eğitmek ve hayatın her kademesinde yer alacak insanlara bir makam emanet etmeden onları psikolojik testlere tabi tutmak da devletimizin öncelikleri arasında olmalıdır.