Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Ocak 2024

Gönüllere akmak lâzım!

Harekette Bereket vardır.

“İki günü bir olan ziyandadır.”

Bir malı 50 liraya alıp 50 liraya satan da kâr eder, hiç olmazsa nasıl kâr edilmediğini öğrenir!

Durgun suların bereketi azdır ve durgun sular kir tutar.

Akan suların bereketi fazladır, akarsu kir tutmaz.

Büyük medeniyetler, okyanusların, büyük denizlerin, büyük nehirlerin etrafında kurulur.

Deniz, gökyüzü insana geniş ufuklar vaat eder.

İnsanın ufkunu açar.

Bizler fazla seyahat eden insanlar değiliz.

Seyahat etsek bile etrafla iletişimimiz çok zayıf.

Yurt dışına gidenler bile soluğu hemşehri derneklerinde alıyor.

Oysa, her seyahat bir imkân.

Tanıma, anlama, kültürel birikimi arttırma imkânı.

Her sohbet, her seviyeli tartışma da böyle.

Bizde, kesimlerin birbirleriyle iletişimi çok zayıf.

Ayrı dünyaların insanlarıyız ve görüşümüzü tasdik etmeyenlerle pek konuşmuyoruz.

Biz bize takılıyoruz işte, o da çoğu zaman işimiz düştüğünde!

Gazetecilik mesleğini icra edenler de böyle yapıyor.

Türk’e Türk propagandası gibi bir şey.

Vakti zamanında aslanlar gibi gazetecilik yapardık.

İlk gençlik yıllarımızda, gazeteciliğe başladığımız günlerde, genellikle çalıştığımız derginin, gazetenin “dünya görüşüne” uzak olanlara gider, onlarla görüşür, konuşur, seviyeli bir şekilde tartışırdık.

Mesela…

CHP zihniyetinin önde gelen isimlerinden Süheyl Batum o yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde Doçent’ti.

Henüz üç yıllık gazeteci iken kendisine gittim.

Cuma Dergisi’nde neşredilmek üzere röportaj yapmak istediğimi söyledim.

Odada, Sayın Batum’un dünya görüşünden hocalar da vardı.

Sayın Batum beni nezaketle karşıladı.

“Benim söyleyeceklerim sizin hoşunuza gitmez!” dedi.

“Hocam, ben size benim hoşuma gidenleri söylemeniz için ya da onları söyletmek için gelmedim!” diye karşılık verdim.

Konuşmak istemedi.

Israr ettim, “Hocam, böyle yapmayınız. Ben serbestçe sorayım, siz serbestçe cevap verin lütfen. Benim görevim söylediklerinizi olduğu gibi yansıtmak, anlamı kaydırmamak. Bu konuda size söz veriyorum!” dedim.

Röportajı yaptık.

Söyledikleri, gerçekten de okuyucu kitlemizin görüşlerine uygun değildi ama kendi içinde tutarlılığı vardı.

Olduğu gibi yansıttım.

Dergiyi kendilerine takdim ettiğimde, “Teşekkür ederim, olduğu gibi yansıtmışsınız” dedi.

Ondan sonra kendisiyle defalarca röportaj yaptık.

Toktamış Ateş, Uğur Mumcu, Çetin Altan ve daha birçok gazeteci, akademisyen, sanatçı, sporcu ile de söyleşiler yaptım o yıllarda.

İstediğimi sordum, istedikleri gibi cevap verdiler.

Olduğu gibi de yansıttım.

Okuyucularımız, farklı dünya görüşlerinden insanların değerlendirmelerini de Cuma Dergisi’nde buldular.

Bu söyleşiler çok tuttu.

Birçok söyleşiden ben de istifade ettim.

Farklı dünya görüşlerinden insanları dinleme, onların dünyasını anlama imkânını buldum.

Dedim ya, şimdilerde bu işler böyle değil.

CHP’nin dünya görüşünü benimsemeyen gazetelerde görev yapanlar, oralara pek gitmiyorlar.

Gitseler de, röportaj yapmak, soru sormak, hadi biraz da sıkıştırmak gibi gayretleri yok.

Rutine takılıyorlar.

“İş olsun, bitsin, aman aman, suya sabuna dokunmayayım!” der gibi iş görüyorlar.

Ak Parti karşıtları da böyle yapıyor aslında.

Kesimlerin önde gelenleri karşı tarafa hiç güvenmiyor.

CHP’ye yakın gazetecilere sorduğumda, “Ak Partililer bize konuşmak istemiyor!” diyorlar.

Ya da “İsim belirtmemek şartıyla” konuşuyorlarmış!

X

Ak Parti’nin seçim çalışmalarına katılan bir beyefendi ile konuştum.

Dedi ki,

“Bize görev veriliyor. Gidiyoruz ev sohbetlerine. Gönderildiğimiz yerler hep Ak Partililer ya da Cumhur İttifakı’nın diğer partilerine mensup olanların toplandığı mekânlar. Ben, farklı kesimlere gitmek, onlara hitap etmek istiyorum ama programlarda bu yok!” dedi.

Ak Partililer, Ak Partililere AK Partiyi anlatıyor yani!..

Oysa…

Bu tür çalışmalarda, farklı kesimlerin oylarının alınması da hedeflenmeli.

Bunu nasıl yapacaksınız?

Gideceksiniz aralarına, anlatacaksınız.

Sıkı soruları, tepkileri göze alacaksınız!

Bazen sosyal medyadan sataşanlar oluyor.

İşi hakarete kadar vardıranlar.

Ben, ulaşabildiklerimi arıyorum.

Bizzat arıyorum.

“Ben Serdar Arseven, hakaret ettiğiniz, sataştığınız gazeteci!” diyorum!

Genellikle şaşkınlık oluyor.

Sosyal medyadan atıp tuttuğunu karşısında bulunca, şaşırıyor muhatap.

Uzun uzun konuşuyoruz.

Çoğu bana hak veriyor ya da hak verir gibi yapıyor.

Bu sayede tanıştığım, hatta görüşmeye devam ettiğim kişiler var.

İnsan tanımadığının düşmanı oluyor, bilmediğini kafasındaki yargılarla değerlendiriyor.

Yüzyüze iletişim gibisi yoktur.

Hiçbir iletişim modeli, yüzyüze iletişimin yerini tutamaz.

Gitmediğin yer senin değildir.

Bizler, farklı dünya görüşlerine sahip olabiliriz, öyleyiz zaten, olmalıyız da…

Lâkin, hep sıkılı yumruklarla dolaşmamalıyız.

Çok kızdığınız kişilerde ne cevherler vardır bilinmez.

Bunu giderek, konuşarak, iletişim kurarak görebilirsiniz.

Belki de sizdeki cevherin ortaya çıkmasına, hiç ummadığınız bir kişi vesile olur.

Dedik ya…

Durgun suların bereketi az olur.

Kadim medeniyetler genellikle okyanusların, büyük denizlerin, büyük nehirlerin etrafında kurulur.

Kendimizi kaybetmeden hayata akmaya, ne dersiniz?