Dolar (USD)
32.38
Euro (EUR)
34.98
Gram Altın
2324.91
BIST 100
9126.78
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Gönül kazanma sanatı

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yaptığım dönemlerde, ülkenin yakın siyasi tarihine şahitlik eden değişik siyasi partilerden eski ve yeni milletvekilleriyle zaman zaman farklı konularda sohbetler eder, onların bilgilerinden, tecrübelerinden faydalanma imkânı bulurdum. Bunlardan biri Kahramanmaraş’ın 1980 öncesi milletvekillerinden Hasan Seyithanoğlu amcadır.

Hasan amca ziyaretime her geldiğinde odamda manevi bir atmosfer oluşur; din, devlet, sanat ve edebiyat üzerine derin sohbetler başlardı. Uzmanlık alanı ilahiyat olduğu halde sohbeti kimi zaman Sezai Karakoç’un şiirleriyle süsler, kimi zaman Erdem Beyazıt, Akif İnan, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören gibi arkadaşlarıyla olan ömre bedel samimi anektotlar anlatır, kimi zaman Yusuf ve Züleyha romanım gibi beni yeni romanlar yazmaya teşvik eder, kimi zaman da Sadi’nin, Hafız-ı Şirazi’nin, Muhammed İkbal’in şiirlerinin yorumlarını; Kafka’nın, Tolstoy’un, Dostoyevski’nin romanlarında yer verdikleri kahramanların analizlerini yapardı. Ben de bir edebiyatçı olarak onun bu derin edebiyat bilgisine hayret eder, sohbetini hayranlıkla dinlerdim.

Zaman zaman siyasi konularda da sohbetlerimiz olurdu. Ancak o sohbetlerinde daha çok gönle dokunan sanat ve edebiyata ağırlık verir, gönül kazanmanın önemine vurgu yapardı. Sağ-sol çatışmalarının yaşandığı gençlik dönemlerinde, “yedi güzel adam”dan biri olarak insanları o çatışmaların içinden sahil-i selamete çıkarmak için var gücüyle çalıştığı halde zamanını iyi değerlendiremediğinden şikâyetçiydi; “Genç olsam bir ecnebi dilini iyi öğrenir, Avrupa’nın bir ülkesine yerleşir, geri kalan bütün ömrümü bir tek kişinin gönlünü kazanmaya, ona hakkı ve hakikati anlatmaya harcardım” derdi.

Bence dünyada kazanılması gereken tek dava budur; bir insanın gönlüne girmek, bir garibin duasını almak. Bütün peygamberlerin, âlimlerin, ariflerin, şairlerin dikkatlerini teksif ettikleri merkez gönüldür. Ancak gönle girmek o kadar kolay değildir. Divan şairlerinden Yenişehirli Avni, aşağıdaki beytinde bunun zorluğuna işaret eder:

Çârsȗ-yı dilde değmez mülk-i imkân bir pula

Genc-i Kârun bir pula taht-ı Süleymân bir pula

“Gönül pazarında dünyanın malı mülkü para etmez; Karun’un hazinelerinin ve Hz. Süleyman’ın tahtının bir pul kadar kıymeti olmaz.”

Mutasavvıf şair Yunus Emre de gönle en çok değer verenlerdendir. O, gönlün Allah’ın evi olduğunu, onu yıkanın hem dünyada hem ahirette bedbaht olduğunu söyler:

Gönül Çalab’ın tahtı Çalab gönüle bahtı

İki cihan bedbahtı kim gönül yıkar ise

“Gönül Allah’ın evidir, Allah gönle tecelli etmiştir; kim gönül yıkarsa her iki cihanda bedbahttır.”

Gönle girmek bir sanattır; maharet ister, gayret ve samimiyet ister. Ona girmenin değişik yolları vardır. Bazen birine iyilikte bulunarak bazen birinin sevinçlerine ve dertlerine ortak olarak bazen de güzel bir söz söyleyerek gönle girilebilir. Bunların içinde en kolay ve en etkili olanı insanın muhatabına güzel sözler söylemesi, yumuşak üslupla konuşmasıdır. Ne var ki, millet olarak bu konuda pek başarılı değiliz. Aile bireyleriyle, akraba ve komşularla olan ilişkilerde, okulda, sokakta, işte, özellikle de trafikte ve siyasette kullandığımız dil ve üslup kimi zaman kırıcı ve inciticidir. Bugün toplumun içinde bir huzursuzluk, bir güven bunalımı, bir çatışma var ise bunun temelinde kullandığımız kırıcı, incitici, sert ve saldırgan dil ve üslup vardır. Bu tür sert ve saldırgan dil ve üslup siyasette, özellikle seçim dönemlerinde bazen kısa bir süre için belki bir başarı getirebilir. Ancak uzun sürede toplumun ayrışmasına ve huzursuzluğa neden olur.

Siyaset eğer devleti yönetme sanatı ise ve siyasetçilerimizin de bir ideali ve başarıya ulaştırılması gereken yüce bir davası var ise partilerinin adları ve gerekçeleri ne olursa olsun kullandıkları dil ve üsluplarıyla millete örnek olmak zorundadırlar. Toplumsal barışın sağlanması, huzur ve refahın olması, ideal bir gençliğin yetişmesi ve yüce davaların kazanılması büyük ölçüde buna bağlıdır.

İnsanlarla olan iletişimini sanata dönüştüremeyen, kırıcı, incitici, sert ve tahkir edici bir dil ve üslup kullanan kimse ne kadar haklı ve değerli olursa olsun sözünü muhatabına dinletemez; söyledikleriyle karşısındakiler üzerinde kalıcı bir etki bırakamaz. Unutmayalım ki, ömür sermayesinin kazancı dünyada hoş bir sadâ bırakarak gönülleri fethetmektir. Bu hususta son söz divan şairlerinden Ruhî’nin olsun:

Sanma ey hâce ki senden zer ü sim isterler

“Yevme la-yenfe’u”da kalb-i selim isterler

“Ey bilge kişi! Hiçbir şeyin fayda etmediği mahşer gününde senden altın ve gümüş değil selim bir kalp isterler.”

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan