Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Gönül Dağı'na yasla gönlünü

Birkaç yıl önce bize söyleselerdi evlerimizden çıkamayacağımızı, ekranlara kilitli, sosyal medya ve ev içine hapsolacağımızı zor inanırdık değil mi dostlar.

Öncelikle insanoğlunun her şeye alışacağını gördük yaşadıklarımızdan.

İnsan alışıyor dostlar, evlere de ekranlara da, yokluklara da ölüme de, hastalıklara da alışıyor…

Yıllar önce bir yazardan okumuştum hiç unutmam:

İnsan gecenin doğmayacağını bilse, gecenin karanlığına alışır.”

Ama işte biliyoruz ki, her gecenin bir sabahı, her yazın bir kışı, her hazanın bir baharı var. Ölümler oluyor dirilişler için. Doğumlar oluyor ölümler için.

Tıpkı ozanın dediği gibi: “Geldik gitmeye…”

Gitmeye geldik de niye ki bu telaş, bu gürültü, bu hengâme, panik niye?

Oysa tevekkül halinde, teslim ve mütevekkil olmak varken, oysa derinden bir sorgulama ile yaşadığımız günlerden ders almasını bilmek varken. Ama işte insanoğluna onca peygamber gelmiş onca acı yaşamış, tufan görmüş, gözlerinin önünde ibretlik ders alınası mucizelere şahit olmuş yine de akletmemiş, yine de tam teslim olmamış. Şeytan tutmuş her daim yüreğinin ucundan, bırakmamış bir türlü…

Şimdi de öyle değil mi dostlar. Oysa yine yıllar, akıl defterime (her zaman yanımda gezdirdiğim, kitaplardan notlar düştüğüm küçük defterim) yazdığım bir yazı vardı. Bana yıllarca mihmandarlık yaptı o yazı. Onu okuyup soluklandım, derin derin nefes alıp yüreğimin yangınlarına, hayatımın yaralı ve keder kuşanmış demlerine, bir şifa soluğu gibi çekip durdum şifalı halleri ile bu yazının her satırını, her kelimesini.

İşte o kısacık paragraf:

“Sen bu sonsuz mikro ve makro evrenler içinde özenle seçilip yaratılan bir varlıksın. Bir atomun trilyon kere trilyonda birine değişmez bir ahenk veren Allah sana güvenebileceğin bir kader vermemesi mümkün müdür? Etrafında seni ürküten, seni korkutan olaylar hep seni sınamak içindir. Allah özenle seçip yarattığım bu varlık bana inanıp, bana güvenecek mi diye tüm insanları sınar.

Eğer sen çevrenin basit çizgilerinden korkar, paniğe kapılırsan, yazıklar olsun senin seçkin varlık hüviyetine…

Rahmet olsun kıymetli Haluk Nurbâki hocamızın bir kitabından bu yazıyı alıntılamıştım ve yıllardır hafızamda. Şimdi de hafızamdan yazıyorum, hangi kitap hangi sayfa şimdi unuttum, akıl defterim mi o da nerelerde bilmiyorum. O nedenle şerh düşemeyeceğim, hafızamdaki şerh doğrudur diye düşünüyorum… Bu satırlar yer etmiş hafızama, oradan aktardığım için kusur varsa affola…

Hepimizin güvenebileceği bir kaderi vardır dostlar, Rabbim bizlere güvenebileceğimiz bir kader vermiştir. Bunu yaşadıkça görmedik mi?

Üstadın söylediği gibi paniğe ve korkuya kapılırsak yazıklar olsun seçkin varlık hüviyetimize.

Şimdi işte tüm bunları derinden duyumsayıp, Rabbimize iltica ederek umutla, ümitle duaya durarak bu günlerin, bu ölüm ve hastalık kuşanmış günlerin geçmesi için yürekten dualar yapmamız gerekiyor.

Gönül Dağı dedim neler yazdım. Ekranlara kilitlendiğimiz günlerdeyiz. Ölçüleri koruyaraktan güzel yapımlar izleyelim ailemizle, bir sofranın başında sıcak çaylarımız, kestanemiz, çekirdeğimiz olsun. Bu günlerimizi de fırsat bilelim aile birlikteliği için, arayıp da bulamayız dostlar yanı başımızda sevdiklerimizi sonradan. Bu da geçer Ya Hu diyerek, birbirimizin gözlerinin içine bırakalım, sevgimizi, merhametimizi, duamızı, aşkımızı, umudumuzu.

Gönül Dağı, dizisi de Anadolu’nun bağrından güzel insanların hikâyesi, tertemiz sıcacık, umut dolu, aşk ve sevda kuşanmış. Her bir kahramanla ağlıyoruz, hüzünleniyoruz, gülüyoruz sonra hepsinde yüreğimize ılık, sıcak bir nefes akıyor. Oradaki hüzün ve mutluluk bizim hüznümüz ve mutluluğumuz oluyor, çünkü Veysel, Taner, Dilek, Zahide, Sefer, Ramazan, Asuman bize benziyorlar, bizim gibiler. “Bozkırda bir Anadolu masalı” diyerek, küçük temiz dünyaların büyük umut ve hayallerini yüklenmiş… Eviçleri, köy sofraları, sıcacık gönül ısıtan sobada pişen, kestaneleri, patatesleri, huysuz babaları, şefkat kuşanmış anaları bizden sanki. Bir rüya sıcaklığında koşan yılkı atları… “Nerde bir aşığın, bir yetimin kalbi kırılsa Gönül Dağı’ndan bir parça taş kopar derler ama büyük ama küçük…”

Ne kadar özlemişiz böylesine umut ve aşk yüklü bizden yapımları. Kuşkusuz senaryosuna katkı sunan, ilham olan, bu toprakların güzide insanlarını hikâyelerinde temiz ve sağlam bir Türkçe ile anlatan usta hikâyeci Mustafa Çiftçi’ nin ve emeği geçen tüm yapımcıların büyük katkıları var böylesine anlamlı bir diziye…

Gönül Dağı dizisine, gönlümüzü fetheden, Rahmetli Ustamız, Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş ustanın türküleri ile yorgun ve gamlı yüreklerimizi engin umutlara salan, hüznü, neşeyi, gamı, kederi daha çok da sevdayı yüreklere nakşeden bu güzel yapım için, tüm emeği geçenleri gönülden tebrik ediyorum.

Dileğim odur ki, böylesine anlamlı ve umut aşılayan, evlerimize huzur, sürur, bereket akıtan, ekranın kirli ve karamsar yüzünden, şiddetinden ziyade tertemiz aşkları, umutları, sevdaları yüklenmiş diziler, filmler daha fazla olsun.

Gönül Dağı, gönlümüzün dağı olsun dostlar, gönlümüzü ona yaslayıp güzel olana râm olalım…