Gönül Dağı'na yasla gönlünü
Birkaç yıl
önce bize söyleselerdi evlerimizden çıkamayacağımızı, ekranlara kilitli, sosyal
medya ve ev içine hapsolacağımızı zor inanırdık değil mi dostlar.
Öncelikle
insanoğlunun her şeye alışacağını gördük yaşadıklarımızdan.
İnsan
alışıyor dostlar, evlere de ekranlara da, yokluklara da ölüme de, hastalıklara
da alışıyor…
Yıllar önce
bir yazardan okumuştum hiç unutmam:
“İnsan
gecenin doğmayacağını bilse, gecenin karanlığına alışır.”
Ama işte
biliyoruz ki, her gecenin bir sabahı, her yazın bir kışı, her hazanın bir
baharı var. Ölümler oluyor dirilişler için. Doğumlar oluyor ölümler için.
Tıpkı ozanın
dediği gibi: “Geldik gitmeye…”
Gitmeye
geldik de niye ki bu telaş, bu gürültü, bu hengâme, panik niye?
Oysa
tevekkül halinde, teslim ve mütevekkil olmak varken, oysa derinden bir
sorgulama ile yaşadığımız günlerden ders almasını bilmek varken. Ama işte
insanoğluna onca peygamber gelmiş onca acı yaşamış, tufan görmüş, gözlerinin
önünde ibretlik ders alınası mucizelere şahit olmuş yine de akletmemiş, yine de
tam teslim olmamış. Şeytan tutmuş her daim yüreğinin ucundan, bırakmamış bir
türlü…
Şimdi de
öyle değil mi dostlar. Oysa yine yıllar, akıl defterime (her zaman yanımda
gezdirdiğim, kitaplardan notlar düştüğüm küçük defterim) yazdığım bir yazı
vardı. Bana yıllarca mihmandarlık yaptı o yazı. Onu okuyup soluklandım, derin
derin nefes alıp yüreğimin yangınlarına, hayatımın yaralı ve keder kuşanmış
demlerine, bir şifa soluğu gibi çekip durdum şifalı halleri ile bu yazının her
satırını, her kelimesini.
İşte o
kısacık paragraf:
“Sen bu sonsuz mikro ve makro
evrenler içinde özenle seçilip yaratılan bir varlıksın. Bir atomun trilyon kere
trilyonda birine değişmez bir ahenk veren Allah sana güvenebileceğin bir kader vermemesi mümkün müdür? Etrafında
seni ürküten, seni korkutan olaylar hep seni sınamak içindir. Allah özenle
seçip yarattığım bu varlık bana inanıp, bana güvenecek mi diye tüm insanları
sınar.
Eğer sen çevrenin basit çizgilerinden
korkar, paniğe kapılırsan, yazıklar olsun senin seçkin varlık hüviyetine…”
Rahmet olsun
kıymetli Haluk Nurbâki hocamızın bir
kitabından bu yazıyı alıntılamıştım ve yıllardır hafızamda. Şimdi de hafızamdan
yazıyorum, hangi kitap hangi sayfa şimdi unuttum, akıl defterim mi o da
nerelerde bilmiyorum. O nedenle şerh düşemeyeceğim, hafızamdaki şerh doğrudur
diye düşünüyorum… Bu satırlar yer etmiş hafızama, oradan aktardığım için kusur
varsa affola…
Hepimizin
güvenebileceği bir kaderi vardır dostlar, Rabbim bizlere güvenebileceğimiz bir
kader vermiştir. Bunu yaşadıkça görmedik mi?
Üstadın
söylediği gibi paniğe ve korkuya kapılırsak yazıklar olsun seçkin varlık
hüviyetimize.
Şimdi işte
tüm bunları derinden duyumsayıp, Rabbimize iltica ederek umutla, ümitle duaya
durarak bu günlerin, bu ölüm ve hastalık kuşanmış günlerin geçmesi için
yürekten dualar yapmamız gerekiyor.
Gönül Dağı dedim neler yazdım. Ekranlara
kilitlendiğimiz günlerdeyiz. Ölçüleri koruyaraktan güzel yapımlar izleyelim
ailemizle, bir sofranın başında sıcak çaylarımız, kestanemiz, çekirdeğimiz
olsun. Bu günlerimizi de fırsat bilelim aile birlikteliği için, arayıp da
bulamayız dostlar yanı başımızda sevdiklerimizi sonradan. Bu da geçer Ya Hu diyerek, birbirimizin gözlerinin içine bırakalım,
sevgimizi, merhametimizi, duamızı, aşkımızı, umudumuzu.
Gönül Dağı, dizisi de Anadolu’nun bağrından
güzel insanların hikâyesi, tertemiz sıcacık, umut dolu, aşk ve sevda kuşanmış.
Her bir kahramanla ağlıyoruz, hüzünleniyoruz, gülüyoruz sonra hepsinde
yüreğimize ılık, sıcak bir nefes akıyor. Oradaki hüzün ve mutluluk bizim
hüznümüz ve mutluluğumuz oluyor, çünkü Veysel, Taner, Dilek, Zahide, Sefer,
Ramazan, Asuman bize benziyorlar, bizim gibiler. “Bozkırda bir Anadolu masalı”
diyerek, küçük temiz dünyaların büyük umut ve hayallerini yüklenmiş… Eviçleri,
köy sofraları, sıcacık gönül ısıtan sobada pişen, kestaneleri, patatesleri, huysuz
babaları, şefkat kuşanmış anaları bizden sanki. Bir rüya sıcaklığında koşan
yılkı atları… “Nerde bir aşığın, bir yetimin kalbi kırılsa Gönül Dağı’ndan bir parça
taş kopar derler ama büyük ama küçük…”
Ne kadar
özlemişiz böylesine umut ve aşk yüklü bizden yapımları. Kuşkusuz senaryosuna
katkı sunan, ilham olan, bu toprakların güzide insanlarını hikâyelerinde temiz
ve sağlam bir Türkçe ile anlatan usta hikâyeci Mustafa Çiftçi’ nin ve emeği
geçen tüm yapımcıların büyük katkıları var böylesine anlamlı bir diziye…
Gönül Dağı dizisine, gönlümüzü fetheden,
Rahmetli Ustamız, Bozkırın Tezenesi Neşet
Ertaş ustanın türküleri ile yorgun ve gamlı yüreklerimizi engin umutlara
salan, hüznü, neşeyi, gamı, kederi daha çok da sevdayı yüreklere nakşeden bu
güzel yapım için, tüm emeği geçenleri gönülden tebrik ediyorum.
Dileğim odur
ki, böylesine anlamlı ve umut aşılayan, evlerimize huzur, sürur, bereket
akıtan, ekranın kirli ve karamsar yüzünden, şiddetinden ziyade tertemiz
aşkları, umutları, sevdaları yüklenmiş diziler, filmler daha fazla olsun.
Gönül Dağı,
gönlümüzün dağı olsun dostlar, gönlümüzü ona yaslayıp güzel olana râm olalım…