Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2423.44
BIST 100
9727.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Ekim 2021

​Gönül Dağı

Kültür, bir toplumu, bir milleti ayakta tutan ortak değerler bütünüdür. Toplumun birlikte yaşamasının ve varoluşunun temel felsefesini özünde barındıran yazılı olmayan normlara dayalı kurallardır kültür. Bu kurallar, toplumun var olmaya başladığı ilk dönemlerden beri süregelen deneyimler ve toplumun değerleri ölçüsünde şekillenmiştir. Bir döneme has değil, toplumun var olduğu ilk günden beri var olan değerlerdir bunlar.

Kültür, bir toplumun kimlik belgesidir. Toplum içinde var olan her birey kendini o değerlerle bütünleştirir ve zaman içerisinde bir aidiyet duygusu geliştirir. Benimsenen değerler bireyin o toplum içerisinde nasıl davranması ve yaşaması gerektiğinin bir ölçütünü belirler.

Birey bu değerlerle ilkin doğduğu aile içinde tanışır. Ebeveynler, kültürün ilk taşıyıcısıdır. Birey, toplum içerisinde neyin doğru neyin yanlış olduğunu, hangi durumlarda nasıl davranması gerektiğini önce ailesinden öğrenir. Bu anlamda aile, kültürün ilk temsilcisidir. Sonra da arkadaş, okul, iş ve sosyal çevre ile birey o toplumun kültürünü öğrenmiş olur ve topluma karşı aidiyet duygusunu geliştirir.

Teknolojinin hayatımızın hemen hemen her alanına hâkim olmaya başladığı bu çağda ise kültür yavaş yavaş deforme olmaya başlamaktadır. Televizyon bu deformasyonun başlangıç noktalarından birisidir. Yenilikleri hayatımıza entegre ederken kültür denilen olguyu göz ardı ettiğimiz zaman, zamanla geçmiş ile olan bağımız kopacak ve yeni nesiller için telafisi güç sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Hayatımızda varlığını yadsıyamayacağımız kitle iletişim araçlarını kullanırken kültürel normlarımızı görmezden geldiğimiz zaman bu deformasyon çok daha hızlı olacaktır. Deformasyonu önlemenin en temel kuralı ise onu dışlayamıyorsan düşmanı kendi silahıyla vurmaktan geçer.

Hayatımızdan çıkaramayacağımız kadar hayatımız ile iç içe geçmiş olan teknolojiyi kendi değer yargılarımız ile donatmalıyız. Bu gerekliliği yerine getirmekte pek de başarılı olduğumuz söylenemez.

Televizyon programlarına baktığımız zaman toplumsal değerlerimizden uzak onlarca programın günümüzün her anını kuşattığına şahit oluyoruz. Sabah programları adı altında toplumumuzun örf ve adetlerine ters olan ilişkileri izlerken binlerce sitem ve küfür ediyoruz, ancak akşam benzer durumları dizilerde hayranlıkla izliyoruz. Yaman ve tarifsiz bir çelişki yumağı olmuş hayatımızın içinde zamanla neyin doğru neyin yanlış olduğunu sorgulamaya başlıyoruz. Bu sorgu neticesinde ise çaresizce doğruyu bulmaktan uzak bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz.

Bu çaresizlikle yanan içimize bir nebze de olsa TRT'nin programları su serpiyor. Teknoloji çağında herkes bir yana savrulurken toplumun ortak yaşanmışlıkları etrafında bizi toplayan TRT'de cumartesi günleri yayınlanan bir dizi içimizi kısmen de olsa rahatlatıyor.

Bozkırda yaşanan bir Anadolu Masalı mottosuyla karşımıza çıkan Gönül Dağı, bu toprağın, bu coğrafyanın değerlerini ilmek ilmek işliyor içimize. Bu toplumun yaşadığı coğrafyada güncel hayattan kesitlerle bizi bize anlatıyor.

Adını da bu toprakların bağrında yetişmiş Halk Ozanımız Neşet Ertaş'ın hepimizin diline pelesenk olmuş o güzel türküsünden almış olan dizi bu topraklarda hala umudun diri olduğunun ve kendi değerlerimizin ne kadar güzel olduğunun en güzel örnekliğini sunuyor bizlere. Gönül Dağı, diğer dizilerde yaşanan ahlakî bozulmuşluklardan ve tasvip edilmeyen ilişkilerden ziyade bu toprakların beslendiği değerlerden aldığı örneklerle evlerimizin baş konuğu oluyor. Yaşadığımız hayat ile birebir örtüşen dizi, bize ait olmayan normlara özenmememiz gerektiğini hatırlatıyor.

İzleyenlere diziyi anlatmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Çünkü diziyi bir defa izleyenlerin devamını benim gibi sabırla beklediklerini biliyorum. İzlememiş olanlara ise bu hafta cumartesi günü ailesiyle birlikte kesinlikle izlemelerini tavsiye ediyorum. Ailesiyle birlikte izlemek derken, şu an hali hazırda yayında olan birçok diziyi maalesef maaile oturup izleyemiyoruz.

Bu nedenle buradan dizi ve film yapımcılarına sesleniyorum. Bu toprağa ait olmayan değerlerden beslenen yapımlar yerine bize ait olan ve bu toprakların sesi olan eserler ortaya koyunuz. Reyting uğruna bir kültürü yok etmeye çalışmayın.