Dolar (USD)
33.99
Euro (EUR)
37.82
Gram Altın
2820.22
BIST 100
9577.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 May 2020

Gönle Dokunan Bayram

Divan-i Lugati't-Türk’(1073) te geçen ve etimolojik olarak Farsça olduğu düşünülen bayram(beẕrem, beẕrâm) kelimesi sevinç, neşe ve eğlence günü demekmiş. İslâm Ansiklopedisine göre bayram kelimesinin Arapça karşılığı “âdet halini alan sevinç ve keder; bir araya toplanma günü” anlamlarına tekâbül eden “îd”miş . Îd’in aslının ʿıvd olduğu ve “tekrar dönmek” anlamını taşıdığı bilinmekte ve bu durum İbnü’l-A‘râbî ve Zebîdî gibi lugatçılar tarafından, “çünkü o her yıl yeni bir sevinçle döner” şeklinde yorumlanarak mevsimlerin dönmesine bağlanmaktaymış.

Yaralarımıza ve kayıplarımıza rağmen yılda iki defa bir mecliste toplanır gibi -hasretle dolan kalbe neşeyi katık ederek- gülüşmelere gidebilmek coşkusuymuş meğer bayram. Meğer ertelenmişliklerimizin daha fazla tehir edilemeyeceği, unuttuklarımızın hatırlanacağı, ellerin, gözlerin ve gönüllerin şükran hisleriyle dolacağı bir buluşma yeriymiş. Ramazan’da arındırılan, arındırılarak hazırlanan bedenin ve ruhun birbirlerine sarılma serüveniymiş.

Bizden uzlet talep eden bir Ramazan’ı geride bıraktık, bizi mutlak ayrılığa daha somut delillerle hazırlayan bir bayrama ulaştık. Ne içine ihlâs suresiyle birlikte tatlı ağrılar bırakacağımız telaşlarımız, ne ellerinden hürmetle öperek dualarını alacağımız büyüklerimiz, ne yetiştirmeye çalışacağımız ziyaretlerimiz, ne de hanelerimize bereket taşıyacak misafirlerimiz var bu bayram. Sahip olduğumuz tek şey muhabbet ve hüzün yüklenmiş bir gönül. Tasavvufta “siz Allah’ı nereye koyarsanız, Allah da sizi oraya koyar” diye bir tabir vardır. İster istemez biz bayramlarımızı nereye koyduk ki, bayram da bizi buraya koydu diye düşünüyor insan fakat tam da burada Halil Cibran’ın “Kırık Kanatları”nda geçen birkaç cümle hafızadan inerek imdadımıza yetişiyor: “Acılı bir ruh, yabancı bir diyârda yakınlarından biriyle karşılaşan bir yabancı gibi, kendine benzeyen, aynı duyarlılığı paylaşan bir başkasıyla birleşince huzura kavuşur. Hüzün kalpleri sevinçten ve neşeden daha çok birleştirip yakınlaştırır. Aşk, gözyaşlarıyla yıkandığında saftır, güzeldir ve sonsuzdur.” (s. 19) Öyle ise bu buruk bayramın bir kıymet olarak bize bırakacağı üç önemli husus olarak karşımızda duruyor tefekkür, hüzün ve muhabbet… “Eski bayramlar” diye diye yaşatamadığımız, sadece söylemde bıraktığımız bayramları özlemek ve neye sahip olduğumuzu fark etmek adına değerli bir tefekkür… Sevdiklerimize karşı daha anlamlı bir sevmek yeşertebileceğimiz bir hayat molası. Hüzünle ezilen kalplerin duasına sarılacağımız teselli makamı.

Bayram sabahlarının ehemmiyeti, bu sabahlarda gönülden edilen duaların hikmet ve fazileti öteden bu yana büyüklerimiz tarafından hep vurgulanmıştır. Öyle ise Allah’ın nazargâhı olan kalplerimiz için bu, daha titiz bir dikkat gerektirmeli. Hüzünden nağmeler yükselen gönül dergâhımız, güvercinlerin su içmeye uğradıkları sessiz ve temiz bir pınar başı gibi, meleklerin bir uzun âmin bıraktıkları ince bir makama dönüşebilir, dönüştürülebilirse bu yalnızlık manasına kavuşabilir.

“Allah kuluna seslenmek istediği zaman bazen bir insanı, bazen bir kitabı, bazen bir radyo programını, bazen bir akşamı, bir sabahı vesile kılar” demişti bir güzel. Anlayabilenler için insanın inzivaya çekilerek kendi sesiyle baş başa kaldığı anlar da, o ilahi mısrayı duymak için bir vesiledir. Bugün kalplerimiz ıssız bir bayram yeri. Öyle ise Allah, kuluna ıssız bıraktığı bir bayramla seslenmek istiyor bu defa da… Marifet bir kez daha kalbin kapısını açık bırakmakta gizli… O zaman sadrımıza yeniden yollanır belki içinde kalabalık bir coşku taşıyan şenlikli bir bayram sabahı…

Selam ile