Gökyankısı
Aziz Kağan Güneş’in içi dışı şiir; yolu şiir; yolculuğu şiire. Vardığı yer şiir. Şimdilerde ise ilk eseri Gökyankısı ile şiir vadilerinde otağını kurmuş durumda. Hayırlı olsun. Bugün onun ilk eseri üzerine düşüncelerimi paylaşacağım.
Aziz Kağan Güneş’i uzun yıllardır tanıyorum. Tanıdığımda şiirleri henüz yayınlanmıyordu.
Belki şiir de yazmıyordu. Ancak onda titiz bir okuma, derin bir düşünce, şiire karşı yüksek bir ilgi, şiirde
derinleşme ve kontroslüz bir heyecan ve istek hâli mevcuttu. Zamanla bu
birikim, elverişli ve kullanıma uygun bir tecrübeye dönüşecek, içindeki o
tarifsiz şiir aşkını muhataplarıyla buluşturacaktı. Öyle de oldu. Zaman zaman
sohbetlerimiz de oldu. Bu verimli, unutulmaz ve zamanı dolduran sohbetlerde Mustafa
Uçurum da vardı. Uçurum’un Aziz Kağan ile tanışması benden de öncedir. Hatta
bir dergi çıkarma düşüncelerinin olduğunu benimle de paylaşmışlardı. Tokat’ta
görev yaptığı dönemlere denk geliyor tüm bunlar. Ondaki farklı zekâ, durmadan
hereket hâlindeki bünye ve kıpırtılı mizaç Aziz Kağan’ı bir yerlere
sürüklüyordu. Onun artık üretmesi, yazması gerekiyordu. Öyle de oldu. Böylece
eserlerini vermeye başladı. Burada elbette dergilerin rolü çok büyüktür. Başta
Hece dergisi olmak üzere Yedi İklim, Edebiyat Ortamı, Muhit, Karabatak,
Ayasofya ve Butimar gibi dergiler, Aziz Kağan için bir mektep olmuştur. Gelelim
ilk eser Gökyankısı’na.
Hece Yayınları arasında Ocak 2024’te okuruyla buluşan Gökyankısı,
“Parçalı Bulutlu, Sağanak Yağışlı ve Kapalı” olmak üzere üç bölümden oluşuyor.
İlk bölümde yirmi bir şiir yer alıyor. Şiir başlıkları şaşırtıcı ve kendine
has. Eseri açtığımızda bizi şu ithaf bekliyor: “Ağlamayı öğreten
anneme/Yutkunmayı öğreten babama” İkinci sayfada ise Yunus Emre’nin şu dikkat
çekici dizeleri var: “Be hey Yunus sana söyleme derler/Ya ben öleyim mi
söylemeyince” İlk bölüm olan Parçalı
Bulutlu Hilmi Yavuz’a ait dizelerle başlıyor: “hüzün ki en çok yakışandır
bize/belki de en çok anladığımız”
İlk bölüm Parçalı Bulutlu’dan bazı dizeler paylaşarak Güneş’in şiir
dünyasına bakalım: “onca test kitabından çengel yaptım aklıma/türkçe fen
matematik gözlerinden tanırdım/dört yanlışlık bir ordu ömrüme kastederdi/antideprasanlarla
cephede savaşırdım” (Özgeçmiş). “asal yalnızlığını bir ile bölmeyip de/bu
kusurlu şairin hep artanlı kalışı” (İçimdekiler). “anne sözü tutmadım, kısa
şortla oynadım/dizimdeki yaralar dize oldu hepsi bu...” (Önsöz). “bildiğin bir
kart var mı?/pişmanlıklarımı taksitlendireceğim/peşine gücüm yetmiyor” (Hasar
Tespiti). “yapamadığımız değil
yapmadığımız salih ameller/gönlümüzün kamburunu çıkaracak yakında” (İç Dökümü).
“sen iste yeter baba, ben yılları tele dizer çalarım/yürüyorum dikenlerin
üstünde yaralıyım” (Yumru). “hayat bilgisi değil önce hayâ bilgisi/büyüdükçe
zorlaşan dersleri vardır ömrün/sağlamasını cebir değil gönül yapar/iki kere
ikinin dört etmediği yerlerin” (Vasiyet).
İkinci bölüm Sağanak Yağışlı, Süleyman Çobanoğlu’na ait “Çivi gibi yağan
yağmurdan sonra/Aşk da karanlıksa ne yapılacak?” dizeleri ile başlıyor. “sen ne
güzel kadınsın el, saç ve gözden başka/o şefkatin ne büyük çocuk ettin beni
de/bir oğul verdi rabbim göğüslerinde uyut/beni de büyüt onla ruhumu terimi de”
(Mahcup Teşekkür). “çok incittim kalbimi tutmadığım sözlerle/özrüme sevdanı kat
onar kırgınlığını” (Yangın Merdiveni). “soydum kurşun kalemi rica ettim
beyaza/kanatlı bir şiir bu konsun yar ellerine” (El Gazeli). “aşk şimdi değil
her zaman ebediyyen değişir hayriye/dönüşür, yakar, yıkar/tahlil etmeden tahrip
eder sonra inşa eder bir sonraki tahrip için” (Elçiye Zeval). “sarıldın kaynadı hayalimin kırıkları/yıllardır
dalıp gittiği yerden döndü şairliğim/zemin mühendisiyim ben ve mütemadi bir
temel/tüm cepheler, odalar, pencereler sen/yerim toprağının altı/hiç
görünmeyen” (Mütemadi Temel).
Üçüncü bölüm Kapalı’da tek şiir yer alıyor. Bakiye’de halk şiiri geleneğinin incelikli ve
akıcı dizeleri var: “beyaz gömlektir heves/yakasında al kalır/yalan dünya yorar
da/ne takat ne hal kalır”
Aziz Kağan Güneş Gökyankısı’nda, hayatını, hayata bakışını, felsefesini,
dilini, düşünce dünyasını, hayattan beklentisini, hayattan kaçışını, hayata
dönüşünü, hayata dair muhasebesini ortaya koymuştur. Ömür defteri suretini
andıran şiirlerinde, bir kalbin atışında izlediğimiz çizgiler ve zaman zaman ritimlerindeki anlık
değişimler gibi değişeni olan iç dünyasını okuyoruz. Bunu da yeni, kendine
özgü, şaşırtıcı ve zekâ dolu, incelikli dil işçiliği ve şiir anlayışı ile
vücuda getirmiştir. Onun şiirinde dil oyunları var gibi dursa da aslında
alışagelmediğimiz felsefi bir tarz ve zihin açan bir dil kabiliyeti vardır.
Mühendis oluşunun da bunda katkısı olabilir. Yer yer hayatına dair ipuçlarını
içeren dizelerden hareketle iç dünyasındaki yolculuğunu, kopan fırtınalarını,
gelgitlerini ve farklı hayat iklimini gözlemlemekteyiz. Hülasa Aziz Kağan
Güneş, Gökyankısı ile şiir dünyasında fark edilen, sevilen, dikkat çeken, kandine has bir şair olduğunu
göstermiştir.