Gökkubbede hoş bir seda bırakmak mümkün mü?
İnsanın en belirgin niteliği fani oluşudur. Bu dünyada belirli bir süre yaşayan insanın yaşamı, kaçınılmaz bir şekilde ölüm denilen sonla bitmektedir. Fiziksel olarak yaşamı sona eren insan, geride hayat denilen bir hikaye bırakmaktadır. Gökkubbede hoş bir seda bırakmak ancak hayat denilen hikayede ne yapıldığıyla yakından ilgilidir. Hayatlarını yapıcı, dinamik, üretken, ahlaklı, adil ve akıllı olarak yaşayanlar, gökkubede hoş bir seda bırakırlar. İnsanlar, gökkubede hoş bir seda bırakan kimselerin hikayelerini kendileri için referans olarak kabul ederler.
Kişi, hayat denilen hikayesini tek başına yaşamaz. Hayat dediğimiz hikayeyi, biz başkalarıyla birlikte gerçekleştiririz. Hayatımıza giren ve çıkan insanlar, aslında bizim hikayemizin kahramanlarıdır. Hayat kadar, hayatı kiminle beraber yaşadığımız da büyük önem taşımaktadır. Başka bir ifade ile yol kadar, yol arakadaşı da hayat hikayemizin niteliği, derinliği, sahiciliği ve genişliği açısından önemlidir.Hayatın ben-sen ilişkisi şeklinde gerçek bir diyalojik yani ikili etkileşim ve iletişim boyutunun olması, hikayemizin sahici anlamda insani olmasını sağlamaktadır. Hayat dediğimiz hikaye, aslında diğer insanlarla birlikte yaşadığımız her şeydir. İnsanın insana su ve hava gibi muhtaç olması, hayat dediğimiz hikayenin canlı bir şekilde tecrübe edilmesi içindir.
Hayat dediğimiz hikaye, başıboşluk veya saplantılı olmak demek değildir. Her türlü fanatizm, kesin inançlılık, kapalı zihinlilik veya cehalet, hakka ve hakikate yabancılaşma demektir. Hayat, hak ve hakikat üzerinde tekel kurma imtiyazına sahip olma, hakkı ve hakikati üzerine tapulama anlamına gelmemektedir. Hayat, hak ve hakikat denilen yolu yapay gecekondular inşa etmek suretiyle üzerine geçirmek demek değildir. Hayat, hak ve hakikati bulma ve keşfetme çabasıdır. Hak ve hakikate sahip olduğunu iddia etmek, hayat denilen hikayeyi başlamadan bitirmek anlamına gelmektedir. Hayatı, hakikat sahipliği şeklinde değil, hakikat arayışı şeklinde yaşamak lazımdır. Hakikat arayışı olan hayatlar, hikayeye dönüşmekte ve gökkubede hoş bir seda olarak geride kalmaktadır. Yalan, servet, şehvet, sahtekârlık, güç ve ihtiras olarak yaşanan bir hayat, gökkubede hoş bir sedadan ziyade, gökkubeyi yıkan ölümcül bir mermi işlevi görmektedir. Hak ve hakikati yalanla, güçle, baskıyla, dolandırıcılıkla, inkarla, parayla ve makamla örtenler, kendileriyle beraber başka insanların da hayatlarını karartmaktadırlar.
İnsanın hayat hikayesi fiziksel görünümünden ibaret değildir. Görünür olan bedenimizden ziyade, görünmez nitelikteki özümüz olan ruha odaklanmamız gerekmektedir. Nasıl göründüğümüzden ziyade ruhumuzda neler olup bittiğini keşfetmeliyiz. Sahici anlamda ruhsal olarak canlı olanlar, bir hayat hikayesi yaşamaktadırlar. Ruhu ölmüş insanlar, en şık, etkileyici ve cazip fiziksel görünüme sahip olsalar bile, gerçek anlamda bir hayat hikayesi oluşturma kapasitesine ve donanımına sahip değildirler. Kılık-kıyafetin şıklığı ve kasların sertliği üzerinden gökkubede hoş bir seda bırakmak mümkün değildir. Gökkubede hoş bir seda bırakmak için insanın hayatı bilimle, akılla, felsefeyle, maneviyatla, edebiyatla, tefekkürle, fikirle ve sözle anlaması ve yaşaması lazımdır. Şiddetle, şehvetle ve servetle yaşanan bir hayat, ruhun öldüğü, bedensel materyalizmin hakim olduğu muhtevasız bir yaşamdır. Başka bir ifade ile ruhsuz hayat, kişinin üzerine ölü toprağının örtülmesi demektir.
Hayatın kişiye özel ve özgün olduğunun farkında olan insanlar, kendilerine ait bir hikaye oluşturabilirler. İnsana özel, özgü ve özgür olan boyut, ruh dediğimiz özdür. Kendi ruhunu inkar ve ihmal ederek kendisine ait hiçbir felsefi, sanatsal, ahlaki, edebi, bilimsel, sosyal ve manevi tecrübe oluşturamamak, başkalarına görünmek uğruna kişinin kendisini harcaması ve tüketmesi demektir. Kendimizi özgün, özel ve özgür olarak yaşayabildiğimiz sürece, gökkubede hoş bir seda bırakan fert olabiliyoruz. Güruhun bir parçası olarak yaşamak, gökkubbede hoş bir seda değil, gökkubenin altında hiç yaşamamış olarak kabul edilmek anlamına gelmektedir.