Goethe, neden Hafız'a hayrandı?
Fars edebiyatının gelmiş geçmiş en ünlü şairlerinden biri olan Hafız-ı Şirazu00ee, gönlümüzde taht kurmuş akıcı ve yakıcı gazellerinin yanı sıra başta Goethe gibi Batılı şairleri derinden etkilemesiyle tanınan bir İslam şairidir.
Hafız'ı Goethe'ye götüren şahıs bizim de yakından tanıdığımız "Osmanlı Tarihi" müellifi Hammer'dir. Almanların Goethe'si, hatıra defterinde Doğuya ait eserleri sayarken onun haftalarca okuduğu, seyahatlerinde bile yanında ayırmadığı bir eser hiç şüphesiz Hafız'ın Divanından başka bir kitap değildi. Hafız'ın divanı Goethe'yi yalnız mekan bakımından değil, zaman bakımından da uzaklara 16. Asrın İran şiirine götürür. Bu hatırasını Goethe şöyle anlatıyor.
"Hafız'ın şiirleri, Hammer'in tercümesiyle, geçen yıl elime geçti (1814). Bundan önce, şurada burada, dergilerde çevrilmiş bazı münferit şiirler, bana, bu parlak şairi pek duyurmamıştı. Şimdi ise şu bir araya toplanmış şiirleri, üzerimde öyle büyük bir tesir bıraktı ki, onun karşısında benim de verimli olmam gerektiğini anladım. Yoksa bu kuvvetli şahsiyetin önünde duramayacaktım. Üzerimdeki tesiri çok büyük oldu. Onun Almanca tercümeleri, önümde duruyor. Onun duygularını paylaşmadan yapamıyorum. Konu ve fikir bakımından içimde bir benzerlik belirmeğe başladı, hem o derece ki, artık içimden de olsa, açıkça beliren bu istekle, gerçek dünyadan zevk almayı kendi zevkime, kendi kudretime ve kendi irademe bırakan ideal bir dünyaya kaçmak ihtiyacını duydum."
Özellikle "onun karşısında benim de verimli olmam gerekiyordu" sözü, bütün büyük şairlerin ortak paydası, her birinin büyük bir şairin izinde gitmiş olmalarıdır tezimizi kuvvetlendirecek niteliktedir. İşte böyle bir tesirle Goethe söz meydanına çıkar ve meşhur "Doğu-Batı Divanı" adlı eserini hazırlar.
Goethe, Hafız'ın Divanın etkisiyle ki İslamu00ee bir havayı da teneffüs etmiştir. Özellikle onun Allah'a dua ederken "Musa, Kur'an'da nasıl dua ettiyse, ben de öyle dua etmek istiyorum: Allah'ım, sıkıntılı kalbime ferahlık ver sen!" diye yalvarmıştır. Onun bu duası Kur'an-ı Kerim'de karşılığı şöyledir. "Yarabbi, kalbimi aç ve bana işimi kolaylaştır. Sözümü anlaşılır diye de dilimden düğümü çöz." (Taha Suresi 25. Ayet)
Hafız'ın gerçek adı, Muhammed Şemseddin idi. Goethe bir şiirinde bu büyük şairi konuşturur ve der ki "söyle ey Muhammed Şemseddin, neden yüce milletin "HAFIZ" diyor sana. Hafız da cevap verir:
"Çünkü Kur'an'ın kutsal metnini değiştirmeden ezberimde hıfzediyorum ben. Kötü günlerde. bana ve Peygamberimizin sözünü tutanlara kötülük gelmesin diye, böylece din-i mubine hizmet ediyorum. Bunun için işte "HAFIZ" diyorlar bana .... "
Hafız'ın bu cevabında, dünya iyi ve kötü, insanlar da: dinli ve dinsiz diye ikiye ayrılır: Kötüler, dinsizler, iyi ve dinli olanlara bir kötülük yapamayacaklardır. Kötülüğü önlemek, büyük bir hizmettir. İnsana huzur verir. Goethe de bunu duymuştur; Bunu duyan Goethe, "Tamamıyla sana benziyorum ben Hafız. Mukaddes kitaplarımızı, onların o mükemmel hayallerini, ben de senin Kur'an'ı aldığın gibi içime aldım. Örtülerin örtüsü üzerine basılmış İsa'nın sureti gibi, ben de onu bağrıma bastım. Reddetmek, engel olmak, kapmak istedikleri halde, inancın bu hayaliyle huzur buldum ben" diyordu. Goethe'nin söylediği örtülerin örtüsü, Azizelerden Veronika'nın örtüsüdür. Hz. İsa çarmıha gerilirken, Veronika,ona örtüsünü uzatır.,Hz. İsa da bu örtüye ızdırablı yüzünü siler.
Hafıza bu iç huzuru Müslümanlık vermişti, Goethe'ye de Hıristiyanlık. Bununla her ikisinin dünyaya karşı aldıkları durum müspettir. Hayatın güzelliği, zenginliği, Allah'ın istediği bir güzellik, onun yarattığı bir zenginliktir. Bunlara hayranlık gerekir. Mademki dünyaya geldik, dünya nimetlerinden faydalanma bizim hakkımızdır, düşüncesi, Hafız'ın felsefesini teşkil eder.
Hafız, arifane gazelleriyle herkesin takdirini kazanmış, gazellerindeki kudretle herkese kendini sevdirmişti. Kafiyeleri sağlamdı. Tekerrür yapmıyor, az sözle çok şey söylüyor; açık konuşuyor, kelimeleri yerinde ve güzel kullanıyordu. Hepsini bir kuyumcu titizliğiyle işlemiş, sade bir görünüş içinde onlara özlü haller vermişti. Goethe, Hafız'a bunun için hayrandı ve bunun için onu tutuşturucu bir kıvılcıma benzetmişti.