Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2498.09
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Nisan 2015

Göçüyoruz içimizden başlayıp

Tarifsiz bir hızla yaşıyoruz ve baş döndüren bu hız bizi kendi çarkına o kadar mahir bir şekilde çekiyor ki değiştiğimizi bile fark etmeden yaşamaya devam ediyoruz. Değişim öyle sinsi bir süzülüşle hücrelerimize kadar giriyor ki yaşamak denen sanrıda bazı şeyleri fark etmekte bile zorlanıyoruz.

Yaşadığımız mekanlar da artık bize benzemeye başladı. Yerleşim yerlerinin işlevi günümüzde insan isteklerini aşan bir seviyeye ulaştı. Sınır tanımaz bir iştihayla daha fazlasını istiyoruz ve bu da ister istemez bizleri doyumsuz ve huzursuz ediyor.

Kentlerin sosyal yaşantıyla bire bir ilgisi vardır. Özellikle kentin çağa ayak uydurması noktasında günümüzün şartları kentleri içinden çıkılmaz hallere soktu. Huzurun ve refahın adresi olarak kent insanı kendine yeni mekanlar aramaya başladı. Kentler, artık yaşamaktan çok kaçılacak merkezler haline geldi. Kentlerin yeni misyonu "iş merkezi" olmanın ötesinde bir anlam ifade etmemeye başladı.

Edip Cansever Mendilimde Kan Sesleri şiirinde; "insan yaşadığı yere benzer / O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer / Suyunda yüzen balığa / Toprağını iten çiçeğe / Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimineu2026/ der. İnsanla yaşadığı yer arasında bir bağ kurar ki adeta insan yaşadığı yerin rengine, şekline benzer.

Yaşam alanlarının ferah ve yaşanabilir olması ilk esastır. İnsan, ömrünü sürdüreceği alanlarda mutlu olmayı arzular. Huzur denen iklime yaşadığı yerlerde kavuşmayı diler. İbn-i Haldun; "Şehirler, ferah ve onun vasıtalarından matlu00fbb olan gayenin hasıl olması durumunda, milletlerin karar kılmak için edinmiş oldukları ikamet yerleridir." der. Ferahlık ve güvende olma hali, şehirlerin temel noktasını oluşturmaktadır. Şehirlerin geniş alanlara kurulması, yaşam alanlarının yanında sosyal zenginlik sunacak alanların da düzenlenmesi, şehirleri güvenli ve yaşanan yerler haline getirecektir.

Modernizmle birlikte yaşantımıza giren "kent" kavramı şehir kavramıyla birçok yönden ayrılan bir özelliğe sahiptir. Aslında insanları boğan, bir cendereye hapseden şehir değil kenttir. Şehirler, içinde "yaşam" denen canlılığı barındırırken kentler ise ardı ardına yükselen modern yapıların, bir ağ gibi dört bir yanı saran yolların arasında şehirlikten uzaklaşıp kent olmaya başladılar ve içinde yaşayanlar için bir zulüm merkezleri olmaya başladı.

Şehir sıcaktır ve kuşatıcıdır. Şehirler şiirlere daha çok yakışır ve kalbu00ee bir yeşilliğe teslimdir. Şehrin ucunda kıyısında biraz da olsa Anadolu vardır. Bir ağaç gölgesi şehrin bir yerlerinde sizi bekleyebilir. Dar sokaklar karşılar sizi, çocuklar sokakta oyunlar oynayabilirler. Balkonlarda çamaşırlar, kenar mahallelerde teyzeler kapı önlerinde sohbet edebilirler. Rüzgar çıkar, bezlerin üzerine serilmiş kışlık yiyecekler savrulabilir. Camdan cama hal hatır sorulabilir. Akşam oturmasına gidenler olur ve misafir odaları gelecek misafirleri dört gözle bekler.

Şehir-kent ayrımına varmadan bu kavramlar eşitmiş gibi kullanılsa da aralarına giren modernlik çizgisi, şehirleri daha sıcak ve daha bizden yaparken kentleri soğuk ve insanların ilk fırsatta kaçmayı düşündüğü yerler haline getirdi. Her gün bir yanımızı yitirdiğimiz dünyada, hiç olmazda bir avuç mutluluk için kentler değil şehirler inşa edilse. Hırs, daha fazlası ve sınır tanımayan isteklere biraz olsun ara verilse ve büyük usta Turgut Cansever'in işaret ettiği; "kalbimizin sesini duyduğumuz" evlerimiz olsa. Bir umut bu, kim bilir, bir şiir düşer kalbe, bir şehir bir şiire hapsolur ve evlerimiz tekrar cennetimiz olur. Bizden umut etmesi.