Göçenlerin götürdükleri
Nam-ı diğer Mahmut Efendi olarak
bilinen İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun
vefatı büyük bir kitleyi derin bir hüzne boğdu.
Bazılarını da “Bir yobaz daha
gitti.” düşüncesiyle çok memnun etti.
İnsanlara düşüncelerini dayatma
anlayışı eskiden beri var olan bir şey...
Ama ilginç olan kısım, tarihin ilk
çağlarından bu yana hangi dine inanırsa inansın dindarların bu rolün
sahibi olması...
Ortaçağ’da
engizisyonun cadı avlamak, Yahudileri şişlemek ya
da cennetin tapusunu satmaktan başka bir işi yoktu.
Hakeza İslâm adına kendi
krallıklarını ayakta tutmak için ona buna savaş açanlar hiç de
farklı bir yaklaşım sergilemiyordu.
Dinler, tarih boyunca yöneticilerin
araçları olarak zaman zaman kullanıldı.
Bugün bile birçok ülkede bazı
siyasetçiler tarafından "dindarlık" ve "ırkçılık" bolca
kullanılan oldukça kullanışlı araçlardır.
Demokrasi ve insan hakları noktasında insanlık
olarak başardığımız o kadar şeye rağmen yine de yapılacak çok iş var.
Ortalama ölüm riski yüzde 1’in bile altında
olan bir hastalık salgını için tüm dünyayı kapatabildik.
Zenginler, kendi konfor alanlarında yaşayıp hükûmetleri baskı
altına alarak kârlarından taviz vermemek adına kapanmaları bitirmeye tevessül
bile edemediler.
Halbuki bundan sadece 220 yıl
önce kârları için toplumsal hareketlerin başlangıcı sayılan ünlü Fransız
İhtilali’ni hareket geçirebilmişti o burjuva sınıfı...
İki dünya savaşında güç ve para arayışının
giydirildiği ulus devlet kılıfının aslında silah ve toprak
tüccarlarını zengin etmekten başka bir sonucu olmamıştı.
1950’lerden sonra insanlık büyük krizlerde
baş etmesine rağmen bölgesel ya da küresel bir savaşa
girişmeyip insan haklarını eksiğiyle noksanıyla ayakta
tutabilmesi büyük bir başarı aslında...
Hatta bu süreçte basının özgürce
konuşması ve halka karşı sorumlu olması bile kabul
ettirildi.
Oysaki basının halka karşı sorumluluğunun
arkasında halkın gazete aldıkça maaşların garantisi olması gerçeğini
herkes bilmesine ve bugün almadığı hâlde aynı özgürlük alanının devam
etme istediğini taşımasına rağmen...
Para, güç toplumların
üstünde her zaman belirleyici bir unsur oldu.
Çünkü buna değer veren insanlık
hasletleri, yaradılıştan bu yana varlık gösteriyor.
Dinler ise bu hasletlerin çok dışında, bir şeye
samimice inanmak isteyen ve kendisine "bütün içinde bir
anlam" arayanların adresi oldu.
Adı ne olursa olsun, tüm dinler,
insanlardaki "bilememe hâlinin" sığınağı olarak
varlık gösterdi.
İradenin teslim edilmesinin
getirdiği konfor yaşandı.
Demokrasilerde de böyle değil miydi sanki...
“Devletimiz en iyisini bilir!” ya da “Sistem gerekeni yapar!” cümlelerini
en ehil olanlardan hiç işitmedik mi?..
Yanlışıyla doğrusuyla dünyanın geldiği şu
durumda insan haklarının bir yıkılıp bir yapıldığı ama bir nebze olsa bile
ileri gittiği bu zamanlarda, konuşma ve ifade etmenin önünde hiçbir engelin
olmaması çok önemli...
Bırakın sarık ve cübbe giysinler,
isterse şaman olsun, isterse mini etek giyip
piercing taksınlar...
Kişiler kendilerini nasıl hissediyorsa
öyle olsun.
Ama toplumun genel ahlâk ve huzurunu korumaya
çabalayan kim varsa benim dostum olsun.
Adı, mezhebi, meşrebi, ırkı, dini ne
olursa olsun. Her zaman yanımda olsun. Çünkü ben her zaman onların yanında
olacağım.
Devletin laikliğini savunup
halkın özgürlüğüne karışmayanların haklılığını anlayan bir
toplum olmamızı da gözden kaçırmayarak bunu yapacağım.
Çünkü buralara gelirken yürüttüğümüz o
yolun bizi getirdiği o tuhaf W ile Vav arasında oluşan karakterimizle aslında
biz olduk.
Keşke, Türkan Saylan’ın
doğruyu söylerken yanlışa bulaşmasına engel olsaydık.
Keşke, Kudüs Gecesini düzenleyenlerin
neye bulaştığını anlatabilseydik.
Keşke, ülkenin zamanı olsaydı da, acil
ihtiyacı olan ama özümsemek için fırsat bulamadığı inkılapların
hızlandırılmasının bizleri getireceği bu çarpık hâli ortaya koyabilseydik.
Keşke, dünya treninde vagonun başlarına
geçebilmek için 300 yıllık geri kalmışlığın arkasını çok iyi
tahlil edebilseydik.
Keşke, keşkelerden kurtulup hakkımızı
aramak için ötekiyle değil de, birbirimizle mücadele etmek zorunda kalmasaydık.
Gönülleri fethedip iyiyi, güzeli tavsiye eden herkesten Allah razı olsun, göçenlere de Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.