Göç ve mülteciliği yeniden anlamak
Tarihte olduğu gibi günümüzde de dünyada büyük nüfus hareketleri yaşanmaktadır. Bugün, savaş, ekonomik ihtiyaçlar, daha iyi bir hayat arayışı gibi gerekçlerle insanlar, alışageldikleri yerleri terk edip yeni coğrafyalara göç etmektedirler. Büyük nüfus hareketlerinin yaşandığı yerlerin başında Ortadoğu coğrafyası gelmektedir. Gaziantep Üniversitesi’nin (GÜ) 14-17 Ekim 2019 tarihleri arasında düzenlediği Küresel Göç ve Mülteci Kongresi, göç olgusunu yeniden anlamamız için büyük bir imkandır. 24 ülkeden 265 katılımcının iştirak ettği kongreye 260 bildirinin sunumu yapılmıştır. GÜ Rektörü Prof. Dr. Ali Gür, “Göçe En Duyarlı Üniversite” prensibiyle, göç olgusunun akademik, bilimsel ve entelektüel olarak incelenmesi ve birikim oluşturulması için üniversitede gerekli kurumların ve kadroların oluşturulmasına liderlik etmektedir. Cerablus, Azez ve Efrin’de üç fakülte kuran Gaziantep Üniversitesi, Rektör Gür’ün girişimleriyle dünyanın değişik yerlerinde yeni uluslararası kampüsler açma projesi konusunda önemli hazırlıklar yapmaktadır.
Afganistan, Irak ve Suriye’de uzun yıllardır devam eden savaş ve çatışmalardan dolayı milyonlarla sayıları ifade edilen insan grupları, yeni yerlere göç etmektedirler. Savaş ve çatışma gibi insani maliyeti ağır olan yıkımlardan kaçan insanlar, etkileri kalıcı olan travmalar yaşamaktadırlar. Yaşanan travma, insan hayatının ve varlığının her tarafını kapsamaktadır. Mülteci ve göç travması, bir yere yerleşmekle bitmemektedir. Travmatik hayat, gidilen yerde devam etmekte, yoğunlaşmakta ve derinleşmektedir. Göçmen ve mültecilik durumunun travmatik, yıkıcı ve olumsuz bir durum olduğunu, mültecilikle yüzleşmemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Mültecilikte ve göçmenlikte travmatik tecrübenin kaçınılmaz olduğunu, ancak değişmez kader olmadığının anlaşılması gerekmektedir.
Bölgemizde yaşanan göç ve mülteci krizi, Ortadoğu’daki devletlerin başarısızlığı sonucu ortaya çıkan büyük bir insani faciadır. Irak ve Suriye gibi devletler, başarısız oldukları için ülkelerini savaşa ve yıkıma götürmüşler, mülteci ve göç faciasının ortaya çıkmasına neden olmuşlardır. Coğrafyamızdaki göç ve mülteci sorunu, başarısız devlet gerçeğinden ayırt edilemez. İyi yönetişimi başaramayan, tahakkümü esas alan Irak ve Suriye gibi rejimlerin, coğrafyamızın imarına, inşasına, refahına, özgürlüğüne ve adaletin sağlanmasına hiçbir katkısı bulunmamaktadır. Başarısız devletlerin yöneticileri, kendilerini yönettikleri toplumlara karşı adalet, hürriyet, vicdan ve ahlak bağlamında hiçbir sorumluluk duymamaktadırlar. Coğrafyamızda milyonların yerinden göç etmesinin arkasında başarısız devlet rejimlerinin sorumsuzluğa, keyfiliğe ve dayatmacılığa dayanan politikaları ve pratikleri bulunmaktadır.
Başarısız devletlerin yaptığı en büyük yıkım adalet alanında olmaktadır. Iraklılar, Suriyeliler, Afganlılar ve diğer halklar, otoriter rejimlerin kendilerine uyguladığı adaletsizliklerden kaçarak daha adil şartlarda yaşamak için farklı ülkelere sığınmaktadırlar. Göç ve mülteciliği, bir adil hayat arayışı olarak değerlendirmemiz gerekmektedir. Göç ve mültecilere adil hayat arayışında olan mazlumlar olarak baktığımızda, etnisite, mezhep ve kabile sınırlarının ötesinde evrensel, hukuksal, çoğulcu ve özgürlükçü çerçeveler geliştirme imkanına kavuşabiliriz.
Gaziantep Üniversitesi Rektörü Ali Gür’ün ifade ettiği gibi, mültecilik ve göçmenliği, travmatik bir tecrübe olmanın ötesinde iyi idare edilmesi gereken insani imkanlar ve fırsatlar durumu olarak ele alma şeklinde yeni bir anlayış değişikliğine ihtiyaç vardır. Mülteciliğe travmatik tecrübenin ötesinde yaratıcı imkanlar olarak bakmamız lazımdır. Mülteciler, yokluklarla mücadele eden insanlardır. En yaratıcı insanlar, yokluklarla mücadele edenlerdir. Yokluk yaratıcıdır gerçekliğini anlamak için iyi bir farkındalık düzeyine ihtiyacımız vardır. Mültecilerin ve göçmenlerin yaratıcı yeteneklerinin, mesleklerinin, tecrübelerinin, sermayelerinin, eğitimlerinin, girişimciliklerinin uygun alanlara kanalize edilmesinin yolları ve araçları geliştirilmelidir. Onların yenilikçi ve girişimci duygu, düşünce ve davranışlara yönlendirilmeleri ve harekete geçirilmeleri büyük önem taşımaktadır. Mültecilik ve göç konusunda aşılması gereken en önemli engel öğretilmiş çaresizliktir.
Mültecilik ve göçmenlik, bir öğretilmiş çresizlik durumuna neden olabilir. Göçmenlik ve mülteclik konusunda ihtiyaç duyduğumuz en önemli şey, öğretilmiş çaresizlik tuzağı değil, öğrenilmiş güçlendirmedir. Mültecilik konusunda negatif ve travma psikolojisi yerine pozitif psikolojiden yararlanmaya çok ihtiyacımız vardır. Mültecilik ve pozitif psikoloji arasında verimli ilişkilerin kurulması, göç ve mültecilik konusunda ufkumuzun açılmasını sağlayacaktır.
Göçmen ve mülteclleri, kamplara mahkum etmek sağlıklı değildir. Kamp modeli, mülteci olgusuyla baş etmek için artık yeterli görülmemektedir. Göçmen ve mültecilerin ihtiyaç duyduğu şey, hareketli olmaktır. Hayatlarını devam ettirmek ve ihtiyaçlarını karşılamak için, göçmen ve mültecilerin hareket özgürlüğü maksimum düzeyde olmalıdır.
Hayat, işle işliyor. Yaptığımız işlerle birbirimizin hayatını işler hale getirmeliyiz. Bizi birbirimize uyumlu hale getirecek olan şey, yaptığımız işlerdir. Göç ve mültecilik alanında yaşanan sorunları aşmak için reaktif değil, proaktif işler yapmak büyük önem taşımaktadır.