Göç: Tehdit mi? Nimet mi?
İnsanlık, tarih boyunca hep hareket halinde olmuştur. İnsanlığın yeryüzündeki hareketliliği onun bir yere hapsolmamasını sağlamıştır. İnsani hareketliliği ifade eden bir kavram olan, bir toplumun bir ülke içinde veya ülkeler arasında hareketliliğini ve yer değişimini ifade etmektedir. Göç ihtiyacı, daha iyi bir hayat şartlarına şeklinde gönüllü bir motivasyondan kaynaklanabileceği gibi, savaş, şiddet, baskı ve doğal afetler gibi zorunlu nedenlerdende kaynaklanabilir. İnsanlar, geçici olarak bir yere göç edebilecekleri gibi, orada kalıcı olmak üzere de yerleşebilrler.
Baskı, şiddet ve savaş ortamlarında insanların hayatlarını devam ettirmeleri çok zorlaşabilir. Bu şartlar altında insan hayatının korunması için kişilerin başka ülkelere sığınması, uluslararası hukukun bir gereğidir. Işinin, hayatını korumak için bir başka ülkeye sığınması bir insan hakkıdır. İltica hakkı, siyasal, sosyal, dini ve kültürel nedenlerden dolayı insanların kendi ülkelerini terk etmek zorunda olmaları sonucu farklı ülkelerde yerleşmelerine ve yaşamalarına imkan sağlamıştır. İltica hakkı, insanların canlarını, ailelerini, dinlerini, düşüncelerini korumalarını sağlayan önemli bir haktır.
Günümüzde itica etmek zorunda kalan insanlar, gittikleri ülkelerle kendilerini sınırlamamaktadırlar. Ulaşım ve iletişim imkanlarının gelişmesi sayesinde göçmenler, hem anayurtlarına gidebilmekte, orayla ilişkilerini sürdürebilmekte ve dünyanın diğer yerlerini de görmme imkanına kavuşmaktadırlar. Ulusal sınırların ötesinde uluslararası düzeyde bir hareketliliğin oluşması açısından göç olgusu, farklı toplumlar arasında gidip gelen çok yönlü hayatların yaşanmasını sağlamaktadır.
İnsani hareketlilik ve göç, farklı kültürerin birbirine ulaşmasına, birbiriyle ilişkide ve etkileşimde bulunmasına imkan sağlamaktadır.Farklı sosyal ve kültürel gruplara mensup insanların birbirleriyle karşılaşmaları ve ilişki kurmaları, herkes üzerinde büyük değişikliklerin oluşmasına neden olmaktadır. Göç sonucu meydana gelen etkileşim ve karşılaşma sonucu, hiç kimse artık eskisi gibi değildir. Göç, insanları, kültürleri ve toplumların değişimini sağlayan güçlü ve canlı bir faktördür. Göç faktörü, insan hayatını bireysel, ssyal ve kültürel düzeylerde değiştiren radikal bir factor olarak değerlendirmek lazımdır.
İnsanların oluşturduğu her şey, kültür kavramı içinde ifade edilmektedir. Farklı kültürlere mensup insanlar biraraya geldiklerinde akültürasyon denilen yeni bir durum ortaya çıkmaktadır. İnsanların biraraya gelmeleri sonucu, toplumların karşılaştıkları yeni kültürden bazı unsurları almaına veya ona yeni unsurlar katmasına akültürasyon denilmektedir. Yeni bir kültürle karşılaşmak, heyecan verici olduğu gibi, şaşkınlık ve karışıklığa da neden olabilir. Kişiler, yeni bir kültürle karşılaştıklarında kendi kültürlerini koruma ve kaybetmeme şeklinde bir tutum takınabilecekleri gibi,diğer kültüre intibak etme veya reddetme yoluna da gidebilirler. Kişiler, farklı kültürlerle karşılaştıklarında değişik yerlerde ve zamanlarda spontane bir şekilde farklı kültürel pratikleri ve değerleri benimseyebilir ve tecrübe edebilirler.İnsani kültürler birbirlerini etkiledikçe ve zenginleştirdikçe insanlar arasında ulusal sınırların ötesinde işbirliği ve dayanışmanın geliştiği, refah ve zenginliğin ortaya çıktığını söyeyebiliriz.
Göç ve göçmen olgusunun yerel kültürün yapısını ve içeriğini değiştirdiği iddiası üzerinden göçmenlerin tehdit olduğuna dair söylemler küresel ve ulusal politikalara egemen olmaktadır. Göçmen karşıtı söylem, ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını beslemektedir. Göç ve göçmen olgularının kültürle sağlıklı, yapıcı ve dinamik ilişkisi kurulmadan göçmen karşıtı söylemler, göçmenlere karşı düşman olan bir iklim ve ortam yaratmaktadır.Göç ve göçmenliği öcü haline getiren ırkçı yaklaşımlar, ırkçılıklarını kültür kavramıyla örtmektedirler.Yerel ve küresel düzeyde yaşanan bütün sorunların kaynağının göç ve göçmenler olduğunu söyleyen ırkçı yaklaşımın kendisi, insanlık için sorundur ve tehdittir.Kültürel yapıyı değiştirmesinden dolayı göçün tehdit ve sorun olduğunu vehmeden yaklaşım, göçün bir ülke için olabilecek en yıkıcı felaket olduğunu ısrarla tekrar etmektedir. Göç ve göçmen olgularının bir ülkenin sosyal, siyasal, kültürel, sanatsal, teknolojik, medyatik ve ekonomik hayatına yaptığı katkıların inkar edilerek ırkçı, yıkıcı ve düşmanca bir yaklaşımla göçün öcüleştirilmesi, dünyamızı daha az güvenlikli, renkli ve insani bir yer haline getirmektedir.