Gitme!..
Gitmek, kalana zor; gidene ayrılıktır.
Gitmek, uzun yola çıkmaktır. Toparlanıp gitmek, kökten kopmak gibi sarsıcıdır. “Giderim!”
demek içinde hem korkutucu hem de üzücü bir mesaj taşır. Gitmek kolay mı, zor
mu, bunu yaşayan bilir.
Güneş her akşam gider. Ay
gelir, gecemize misafir olur. Mehtaplı gecelerde içimiz başka bir hâle dönüşür.
Duygu yoğunluğumuz artar. Sabah olsun
istemeyiz. İstemeyiz ama sabah olur, güneş tekrar gelir, ay gider. Bir döngüdür
hayat. Alışırız böyle böyle. Ancak her gidişle hüzün çöker, içimizde bir
şeylerin değiştiğini hissederiz. Gitmek kolay değildir. Ne olursa olsun gitmek,
acı işte.
Giden, ardında onca
hatırayı bırakarak gider. Bir daha dönüşü olmayan yollara çıkılmışsa ölmektir bu gidiş. Bu durumda
kalanın yüreğine dağlar çöker. “Ben giderim adım kalır/ Dostlar beni hatırlasın.” diyordu Âşık Veysel. Adımız kalır mı kalmaz mı,
bilemeyiz. Ancak bir boşluk kalır. Ölüm gibi gidişler de vardır. Bazen de kimin
gittiğini bilmek zordur. Giden gittiğini sanır ama zaman içinde gidenin, kalan
olduğunu görürsünüz. Tıpkı şu sözümüzde dile geldiği gibi: “Gidip de gelmemek var, gelip
görmemek var.” Mekân değişikliğine
aldanmamak gerekir.
Hayat bir yolculuktur,
demiyor muyuz? Nereye gidersin böyle ey kalbim, diye içimize sorduğumuz da
olur. Susanna Tamaro’nun “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” isimli o meşhur
romanındaki yaşlı
kadın, torununa, "Yapmaya değecek tek yolculuk, içimize yapacağımız
yolculuktur." diyor. İçimiz, ayrı bir âlemdir. Her insan ömrü boyunca
kendini keşfeder. Ömrünü tamamlar. Bu yolculuk dıştan içe doğrudur. İnsan kendini
keşfettikçe dışarıdan kaçar çünkü dışarıya yabancılaşır. İçinde kurduğu yuvaya
alışır, dışarısı endişe doludur. İnsan, yine bir gidiş hikâyesinin kahramanı
olmuştur.
Gitmek fiili hayatımızın yönünü
belirler. Çağan Irmak’ın “Babam ve Oğlum” filminin o can alıcı, unutulmaz sahnesi
içimizi dağlar. Gitmenin, gidememenin ve bir daha dönememenin acısını anlatır.
Anlatmakla kalmaz, ağlatır, acıtır, kanatır içimizi. “Gidersen git!” demek
kadar kahredici bir söz var mıdır? İşte bazı hâller böyle demektir. Giden için
çok hazindir. Çünkü o artık istenmeyendir. İstenmeyenin kalması mümkün müdür?
Gitme vakti gelmiştir. Gitmek tercih olmaktan çıkmıştır, sürülmektir. Böylece yine
bir gidiş hikâyesi başlar. Muhacirdir bu böyle gidenler. Muhacir gitmek, artık
kalıplaşmıştır dilimizde. Yetim kalmak gibidir.
Göçmen bir kuş olur yüreğiniz, diyâr diyâr gezersiniz. Nereye gitseniz
içinizde asıl vatanın acısı kor gibi alevlenir. Gitmek bir yangının
başlamasıdır. Gitmek, terk etmek de değildir.
“Babam ve Oğlum” filminin can alan bir repliğinde “Bana gittin, diyorsun baba ama ben gitmedim,
gidemedim, kalamadım, evim nerede bilemedim çünkü aklımın bir tarafında, bir
köşesinde hep sen vardın” deniliyordu. Gitmek yarım kalmaktır. Tercih de
değildir, zorunluluktur, tahrip eder bu gidiş. Böyle gidişlerin açtığı
yaraların iyileşmesi zordur. Şimdi herkes şifasını arıyor kendi dışında. Oysa
şifa bizi gönderende saklıdır. Gönderen de biliyordur şifanın kendinde olduğunu
ama başkasına şifa olacaktır. Uzaktır sana, yabancı gibidir size. Gitmek, işte
hikâyemizin sonu.
Kendini bırakıp gidenler vardır. Evini, sokağını,
mahallesini, şehrini, ırmağını, denizini, dağını bırakıp gitmek… Nasıldır böyle
gidiş? Kalmayı kim istemez? Kalınacak bir gönül varsa orası cennet değil de
nedir? Ya yoksa o gönül? Cehennem değil midir? Saksıya son kez bakmak, çiçekleri bırakmak… Bırakmaktır gidiş.
Vedadır. Soruyorum, veda mı, vefa mı? Giderken yanımıza alacağımız üç şeyi
düşünmeden, bırakarak gitmek… Gitseniz de kalbiniz kalır. Çünkü kalp sevginin
evidir, bu evi taşımak mümkün müdür? Şimdi gitmek mümkün mü? Gitme, gitme işte!
Arif Damar gibi diyorum: “Gitme, Kal”
“…
Nasıl
sevinirdik aklına getir
Her şeyi her
şeyi aklına getir
Gece
yarılarını aklına getir
Söylediklerini
aklına getir
Sinsi
yağmurlar yağıyordu
Soğuktu
Yaktığımız
ateşi aklına getir
Nelerden
geçiyorsun aklına getir
Gitme
dünyamızın her yerinde
Yorgun eller
gülleri derleyince
Ellerin sevincini
aklına getir
Güllerin
sevincini aklına getir
Ne çok
severdik seni aklına getir”