Gidenlerin Ardından-1
Şaire Eda Fırat, “Sevgilim Sonbahar” adlı şiirinde yitik sevdalarımıza tercüman olmuş.
“Fark edilmemiş nâdide bir gülsündür
Denize karışmış bulanık ırmak
Doldurulmaz boşluğu hiç geçmemiş olanın
Gel bir mum aydınlığı olsan da karanlığıma
Sevgilim sonbaharda”
....
Bir bir gidiyoruz bu dünyada. Giden, kalan için bir yitik sevdadır. Kimine göre baba, kimine göre anne, kimi ne göre yâr, kimine göre diyardır yitik sevda. Kimimiz şairenin de hüzünlendiği sonbaharda, kimimiz karakışta, kimimiz de yazın o kavurucu sıcağında yitik sevdamızı kaybederiz. Üdebâya galiba en çok sonbaharda ölüm yakışıyor. Hele aylardan eylül olsa hüzün daha çok teneffüs edilir yüreklerde. Hüznün hüsne karıştığı bu zamanlar için ansızın şarkılar dökülür dudaklarımızda.
“Sevdiğim, sevdiceğim, nur-ı aynım gideceksen git ama eylülde git”
Ehl-i kalemden, ehl-i kitaptan biri olarak bütün zamanların sahibine inandık, iman ettik. Ölüm ne zaman geldiyse başımızın üstüne. Ne kırmızı ışıkta bekler ölüm ne de yeşil ışıkta geçer. Ölüm, bize nasıl geldiyse biz de ona öylece gideceğiz. Duamız odur ki ölüm bize geldiğinde “hârâbat” ehlinden olmayalım.
Ölümü bekler gibi, ölümü bekleyelim. Maverâî hayatı merak edenler için söylüyorum. Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi”si maverâî hayata dair bir metafordur.
“Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”
Kainat aşırı bir hayata yol açan ruhlar için ölüm ancak bu kadar güzel anlatılır.
Yeni bir hayatı bekler gibi, yağan yağmurda ıslanır gibi ölümü beklemek gerek. Bu olmayacak duaya amin demek değil. Hayır hayır dua davettir. Vapurda seni bekleyen martıya davetin bir simit parçasıdır. Simidi gösterip de gelmeyen martıya martı demem.
Ölümü her hatırladığımda nedense merhum Erdem Beyazıt’ın o meşhur mısraları gelir aklıma. Artık merhum babamı da hatırlayacağım. Yusuf süresini okuyarak. Ne demişti merhum şairimiz:
“Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm”
Bu mısraları okurken sanki Lokman Hekim’in “Ölümsüzlük İksirine” götürüyor bizi. Kalemimden bu bu kelimeler dökülürken bugün Erdem Beyazıt’ın ölüm yıl dönümüymüş. (5 Temmuz)
En son görüştüğümde vefatından bir yıl önceydi. Kendimi tanıttım. “Edebiyat Fakültesi öğrencilerinden, geleneksel şiir geceleri hazırlardık. Hani biri demişti ya “geçin bu köhne şairleri”, sonra bir işaretinizle köhnemişti kendisi.”
Üstatları aramada “ara” vermemek lazım. Sonra seni unuturlar. Beni hatırlamıştı Erdem ağabey. Söyle Eyyüp, Cesur Otobüslerine selam söyle demişti. O, Sana bana Vatanımın İnsanlarına Dair şiirinde gönderme yapmıştı. Ben ise onun Birazdan Gün Doğacak şiirinden bahsetmiştim. Bu şiiriniz beni sabır yüklü bulutlara götürüyor efendim. Onu Sabır Şiirleri Seçkisinde kullanmak istiyorum, demiştim. Merhum da bu şiirim ümmete bir fayda sağlayacaksa tabii ki kullanabilirsin, helâl u hoş olsun, demişti. Bir yıl sonra da sıcak bir temmuz ayında bu dünyadan göç eyledi. Ruhu şad olsun.
Twitter: @eyyupazlal
Not: Kısa bir süre önce Rahmet-i rahmana kavuşan sevgili Babamız Hacı Zülfükar Azlal için taziye dileklerini ileten tüm, dost, akraba ve sevenlerine sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Makamı âli, mekanı cennet olsun. Nurlar içinde yatsın.
Ailesi..