Gerilim Politikası
Kâsım Süleymânî ve El Mühendis’in öldürülmesi, tüm dünyanın ilk gündem maddeleri arasında. Keza sonrasında gerilimin hızla tırmandığı herkesin malûmu… İleriki günler neler getirir, şimdiden söylemek güç. Buna mukabil birçok muhtemel senaryonun havada uçuştuğuna da çoğumuz şahidiz. Öyle ki yaşananlar, İran Devrimi ve Tahran’daki ABD Büyükelçiliği işgalinden bu yana, iki ülkenin en büyük krizi hüviyetinde. Tabi her ne kadar bazı siyasi ve inançsal ihtilaflarımız olsa da, bir Müslüman ülkenin saldırıya uğramasını tasvip etmemiz mümkün değil. Zira bir Müslüman; ne başka bir Müslümanın ziyana uğramasını ister, ne de zorbaca bir saldırıya hoş bakabilir…
***
Fakat İran’ın füzeleriyle verdiği zararsız cevap ve Amerika’nın eş zamanlı olarak yumuşak bir üsluba dönmesi oldukça dikkat çekici. İşte bizi tedirgin eden de tam burası. Neden mi? Takdir edersiniz ki ABD’nin İran’a yönelik rejim değişikliği ve savaş tehditleri, hiçbir zaman yerini bulmadı. İsrail ve İran’ın birbirleri için sarf ettiği, “büyük düşman” profilinin ise sahaya katıksız yansıdığını ifade etmek imkânsız. Bilakis Amerika’nın, 11 Eylül saldırılarından sorumlu tuttuğu El Kaide ve Taliban'ı vurmasıyla, İran’ın Afganistan’da etkin hale geldiği net. Dahası Saddam’ın devrilmesiyle Irak’ta, DEAŞ bahanesiyle Suriye’de, Arap Baharıyla da çoğu bölgede, İran’ın boy gösterdiği katiyen tartışılmaz.
Anlayacağınız bugüne dek, hep mazlum ülkeler ve masum sivillerin maruz bırakıldığı bir kavga söz konusu. Tıpkı İsrail’in, İran’ı hedef gösterip Filistin’i, Lübnan’ı, Suriye’yi vurması gibi… Buna karşın İran’ın, “ABD ile savaşıyoruz” ayağına, bahsedilen olaylardan en büyük payı alan ülke olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Amerika’yı öne sürerek yayıldığı, yayıldıkça da binlerce insanın “mezhep kimliği” yüzünden kıyımlara uğradığı inkâr edilemez. YANİ ABD'NİN BÖLGEDE OLMASI, İRAN'IN DAİMA ÖNÜNÜ AÇAN BİR FAKTÖR OLDU. ÇÜNKÜ EGEMENLERİN SİNSİ PLANLARINA GÖRE, SÜNNİ VE Şİİ GERİLİMİNİN ARTMASI MENFAATLERİ AÇISINDAN ELZEMDİ. KALDI Kİ AMAÇLARINA ULAŞMALARI, BÖLGESEL BİR ÇATIŞMAYI GEREKLİ KILIYORDU.
Manidar değil mi?
Tamam da son hadiselerin bunlarla ne ilgisi var? İran’ın aylardır içeride kaos yaşadığını, ekonomik kriz ve yoksulluktan bunalan halkın, sokaklara inerek “bizim paramızı Suriye’de harcamayın” sloganları attığını şüphesiz duymuşsunuzdur. Gösteriler öyle bir seviyeye yükselmişti ki, “rejimi değiştirecek hale geldiği” yorumları bile yapıldı. Buna bir de Irak’taki İran aleyhtarı Şii grupların palazlanması eklenince, rejim için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Öte tarafta ise seçimlerde konumu tartışılan bir Trump vardı ki, o da İran rejimine benzer bir durumla karşı karşıyaydı.
Derken gelinen aşamada, bir taşla iki kuş katliamının yapıldığını izledik. Zira Halep kasabı Süleymani’nin, İranlı bir kliğin istihbaratıyla öldürülmesi, Trump’un hanesine bir başarı öyküsü biçiminde yazıldı. İran’ın yumuşak cevabı ise içindeki tartışmaları bir süre bitirdiği gibi, bölgedeki Şii grupları da konsolide etmesini sağladı. Dolayıyla İran’ın, önünün alabildiğine açıldığı, herkesin ortak kanısı haline geldi. Yoksa Trump’ın; “İran hiçbir savaşı kazanamadı ama hiçbir müzakereyi de kaybetmedi” tweti, sizce de manidar değil mi?
***
Peki, Tahran’ın; “üslerini Amerika’ya kullandıran ülkeleri” tehdit etmesi ve İran yanlısı örgütlerin ise “savaşın her yerde olacağını” açıklaması bölgeye yansır mı derseniz? Bana kalırsa Amerika; tüm bu olup bitenlere ilaveten, düşen yolcu uçağının Rejim füzeleriyle vurduğunu deşifre ederek, İran’ı mindere çekmeyi başardı. O yüzden provoke edilirken, egosu beslenen ve gücünü pekiştiren bir İran’ın, karşı atağı kesinlikle sürpriz sayılmaz. Asıl soru buna nerede, nasıl ve ne zaman soyunacağı… Bu noktada Irak, Lübnan, Yemen ve Körfez’in hesaplaşma adına, dramatik bir mücadeleye sahne olacağını kestirmek zor olmasa gerek. Ancak Rusya, İngiltere ve Türkiye’nin takınacakları tavırlar da önemli. ÇÜNKÜ SONRASINDA MEZHEP SAVAŞLARI ÜZERİNDEN PAZARLANACAK BÖYLE BİR KAPIŞMA, AMERİKA DIŞINDAKİ TÜM ÜLKELER İÇİN SIKINTILI GÜNLERİN İŞARETÇİSİ OLACAKTIR.