Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2966.88
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Nisan 2017

Geri Dönelim

Genellikle dinin yanlış anlaşılmış biçimlerine, pratikteki temsillerine karşı yapılan eleştirilerle, hakikatin kendisine, "doğru din algısına" yapılan eleştirileri ayırt etmek gerekir.

Herhangi bir inancın kitabında yer alan mesaj, çoğu zaman hayat pratiğine ideal manada yansımaz. Bu sadece herhangi bir din için değil, herhangi bir ideoloji için de böyledir. Bundan dolayı bir din, dindarları üzerinden değil de, kendi ana kaynağı üzerinden değerlendirilmelidir. Pratik hayattaki göstergeler her zaman doğru sonucu vermeyeceği, dinin aslını ve hatasız özünü yansıtmayacağı için eleştiriler, kişiler muhatap alındığında haklı olsa da, din hedef alındığında haksızca olacaktır. Bu da en başta o dine karşı yapılmış bir saygısızlık olduğu gibi, o dinin samimi bağlılarına ve özellikle o din içinde ideal anlayışı yakalamaya çalışanlara karşı haksızca bir tavır olacaktır.

İnsanı, Müslümanı masum ve mazeretli gösterme çabası değildir bu satırlar. Aksine dinin masumluğunu ve insanı, bizi beklediğini hatırlatmadır.

Mensupları tarafından hakkıyla gün ışığına, yaşama çıkarılamayan bir din ve kaynak daima masumdur. Gelmiş geçmiş mensupları içinde çok üst örneklere sahip ise yeniden insanla doğup büyümeye, dünya sokaklarına bir neşe ile çıkmaya, yaşanmaya da adaydır. Bütün mesele ise aslına, kaynağına doğru topyekun bir rücu', dönüş yapabilmektir. Geri dönmeye, sözüm ona "gericiliğe" her zamankinden çok ihtiyacımız var. Çünkü tercih edilesi kimliklerimizi geri dönüş yolunu kaybedeceğimiz kadar korkunç bir uzaklıkta bırakmış haldeyiz. Hiç bir kontrol noktasından, hiç bir insanlık ve yaşam tecrübesinden geleceğe doğru bu kimliksizliğimizle geçemeyiz. Soyut kimliğimiz, şahsiyetlerimiz bizi terk etmiş, ya ölmüşlerimize gerisin geriye kaçışmış, ya da kaynağımıza mülteci...Hiç bir ayna yok bizdeki yüzü, yüzsüzlüğü gösterebilecek olan!

Bu nüfus u levvame yüklü girişi İslam dini için düşündüğümüzde; nedenler ortada. En iyimser düşünceyle bile Kur'an, ya hiç okunmaz, ya da yaygın olarak anlaşılmaksızın "kıraat edilir"... Anlama gayreti geçmiş yıllara kıyasla daha iyi bir seviyede ise de yeterli açıklık ve duruluğa kavuşmuş değil. Onun yüzeysel olarak "okun(m)uyor" olması; yalnızca gönül verenlerini dinleri hakkında bilgisiz-bilinçsiz ve huzursuz etmekle kalmıyor, Kitab'a yakın olmayan dünyaya da -din adına- olumsuz hayat örnekleri sergiliyor.

Anlaşılmaz denmesinin yanında, en anlaşılır kısmıyla bile yaşama dahil etme gayretinin eksikliği var. Anlaşılması güç kısımlarının yanında, çok kolay anlaşılır ve pekala yaşanabilir kısımları hayatı kurtaracak halde olduğu halde bu konuda bir pıhtılaşma olduğu açık...

Doğrusu semavi hayat geleneğinin, başlangıçtan bu yana yeryüzüne; hayata ve insana dokunduğu her zaman, yeni bir oluşum ve gelişim bahşetmesine rağmen, tam aksine günden güne "ol"-gunlaş-mayı ve gelişmeyi durduran bir etken sanılması selim bir akıl için her zaman üzüntü ve şaşkınlık kaynağı...

Gökyüzünün duruluğundan kalkıp gelen bu Semavi kaynağın insana ve çağa yeni ufuklar vermemiş olması, tabii ki onu gereğince anlayamamış ve yaşayamamış olan insanın ve özellikle de biz Müslümanların sorunudur.

Sorunun kökeninde özellikle kendini hissettiren acı gerçek; öz kaynağın ilk gönderildiği ve Peygamber aleyhisselam'ın aktardığı duruluk ve açıklıkta yeniden ve yeniden, Yaratıcı'nın murad ettiği/amaçladığı anlamda okunmayıp yorumlanmayışı nüansıdır. Kitab'ı ilk olarak alan, yorumlayan, ve yaşayarak duyuran Hz. Peygamber as'ın muradı eşliğinde yola çıkılmayışının eksikliği her geçen gün daha açık bir şekilde kendini hissettiriyor.

Kaynağı "yüzünden", yüzeysel değil; "içinden" ve anlamı arayarak okumaya çalışan ve her zaman daha doğrunun peşinde olanların ise bu sorunun farkındalığıyla çalışmaları gerekir. Artık her neyi, ne kadar anlıyorlarsa, bir zahmet, bir ucundan yaşamaları da... Gerekir.