Gerekirse Şam’a girmeliyiz!
Daha iki hafta önce tartıştığımız konu, “Türkiye’nin Esed rejimi ile açık ve resmi görüşmesi için ortam, zaman, şartlar müsait mi değil mi?” idi. Hatta Rusya’da, Türkiye ve Suriye’nin ilgili birimlerinin aynı masa etrafında buluştuğuna dair bilgiler geliyordu.
Ancak,
Geçtiğimiz hafta 8 askerimizin rejim güçleri tarafından şehid edilmesinin ardından Pazartesi günü de 5 Mehmetçik Suriye rejimi tarafından şehid edildi. Hem ilk saldırıda hem ikinci saldırıda şehidlerimizin kanı yerde kalmadı. 200’e yakın rejim askeri etkisiz hale getirilerek Mehmetçiğin intikamı alındı.
Rejim askerlerinin ilk saldırılarının ardından Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, “Rejimin bu ay sonuna kadar girdiği yerlerden çekilerek, çatışmasızlık bölgesi sınırlarına geri çekilmesi konusu da bizim öncelikli konularımızdan bir tanesidir” açıklaması ile rejime İdlib’den çekilmesi için süre vermişti. Lakin gelinen nokta rejimin çekilme gibi bir niyet taşımadığı hatta İdlib’e tam hakim olabilmek için saldırılarını sürdüreceği görülmektedir.
***
Suriye’nin Rusya’dan talimat almadan askerlerimize saldırmalarının mümkün olmayacağını biliyoruz. Rusya, kendi amaçlarına ulaşmak için rejim askerlerini kullanıyor. Terör örgütlerine verilen vekaletin aynısı Rusya tarafından Esed’in ordusuna verildiğini bu son olaylarla görüyoruz. Suriye topraklarında Rusya’ya vekaleten savaşan bir rejimden, rejim askerlerinden bahsediyoruz.
Türkiye, uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkını kullanarak hem Suriye’den sınıra yakın yerleşim birimlerimize yönelik füze saldırılarını önlemek için hem de Suriye’den Türkiye’ye gelen milyonlarca Suriyeliye ilaveten, Suriye rejiminin saldırılarından kaçarak İdlib’den Türkiye sınırına doğru milyonu aşacak yeni mülteci akınını önlemek için çalışıyor. Dünyanın hiçbir ülkesi başka bir ülkenin vatandaşları için, “Tamam, madem ülkesinde savaş var, bırakın bize gelsinler” demedi demez de. Ama Türkiye 4 milyon Suriyeli mülteciyi, muhaciri tam 9 yıldır barındırıyor.
Peki Türkiye, Suriye rejiminin bombalarından kaçarak ülkemize gelmek için yola çıkan milyonlarca Suriyeliyi nasıl durdurabilecek?
Elbette ki önce Esed’in saldırılarını durdurmasını isteyecek. Üstelik Astana mutabakatının gereği olarak çatışmasızlık bölgesi ilan edilen İdlib’e saldırı Astana ruhuna aykırıdır. Esed’in İdlib’e yönelik saldırılarını Türkiye’den önce Rusya ve İran’ın kabul etmemesi gereken bir husustur. Çünkü İran olsun Rusya olsun Suriye rejimini ayakta tutan devletlerdir. Görüşmelerde bir nevi Esed adına da imza atan iki ülke olan İran ve Rusya, rejim askerlerinin Astana mutabakatının hilafına hareket etmelerine izin vermemelidir.
Suriye’de durumun nasıl seyredeceğini ilerde göreceğiz,
Lakin unutmamamız gereken husus, önümüzdeki 10 yıl içerisinde dünyanın yeni düzenine kavuşması için çok farklı angajmanlar, ittifaklar ve buna bağlı olarak değişecek dengeleri iyi okumamız gerekecek. Bugün çözüldü gibi görünen bir hususun yarın, öbür gün yeniden ve daha ağır bir şekilde karşımıza çıkması söz konusu olabilir. Bu sebeple Suriye stratejimizin uzun vadeli ve sürprizlere açık olması lazım.
***
Rusya, Doğu Akdeniz politikamızdan duyduğu rahatsızlığı İdlib gerginliği azaltma bölgesi üzerinden yansıtıyor. Kararlılık içinde ve bütün hazırlıkları yaparak Suriye’deki hukukumuzu korumak zorundayız.
Burada MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin “Gerekirse Şam’a girmeliyiz” çıkışını Esed’in de Rusya’nın da iyi kavramasını sağlayacak adımları atmalı, bu konudaki kararlılığımızı sergilemeliyiz.
Tabi bu arada Türkiye’nin kenetlenmeye ihtiyacı var,
Zülfü Livaneli’nin yaptığı gibi 1940’lı yılların Köy Enstitüleri Solculuğu yaklaşımlarını, 21. Yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakmakta olduğumuz dönemde marifet ve uluslararası doktrinmiş gibi dillendirmesini saymazsak kahir ekseriyetle bir ve beraberiz. Bizlere düşen, profesyonel provokasyon uzmanlarının oyununa gelmemek. Bunun için sosyal medyada birliğimize kasteden saldırı ve paylaşımlardan hareketle birbirimizi kırmayalım.