Gereği düşünülür
Dünya, tüm ülkeleriyle bir darboğazdan, bir cendereden geçiyor. Akıllar bölünmüş, ihtiyaç olan akıl kullanılarak dünya düzeni iyileştirilemiyor. Ahlaklar bölünmüş, ihtiyaç olan ahlak yaşanarak yeryüzü cenneti oluşturulamıyor. Sahip olunan akıl ve ahlak, kötülüğü düzeltmeye yetmiyor. Dünyanın tüm birey ve toplumlarında durum böyle olduğu için iradeler teslim alınmış ve dünyanın içinde bulunduğu darboğaz ve cendereden çıkılamıyor.
İnsanların akıl ve
ahlak sahibi olmaları, iradelerine sahip çıkmaları kurulu düzenin hâkim
güçlerince istenilmiyor ve de engelleniyor. Kafasını kaldırmaya çalışan
herhangi bir birey veya toplum olunca hemen deli ilan ediliyor, yalan ve yanlış
propaganda ile eziliyor. Bu duruma şahit olan diğer birey ve toplumlar, hayal
kırıklığı ve ümitsizlik yaşayarak kötü işleri eliyle düzeltmekten geri duruyor.
Oysa yanlış ve kötü
işleri düzeltebilme istidat ve kapasitesi toplumun her bir ferdinde fıtraten
var. Ancak doğuştan gelen bu özellikler, kurulu düzen tarafından zamanla bozulduğu,
bireysel ve toplumsal nefsler terbiye edilmediği ve yüksek ahlaktan yoksun
kalındığı için ne kendi ülkelerinin ne de dünyanın kötülükleri toplumlarca
düzeltilemiyor.
Terbiye edilmemiş
bireysel ve toplumsal nefsten çıkan akıl ve ahlak ile her ülke düzeni ve
dolayısıyla dünya düzeni daima dar açılı çalışır. Açının ne yönde kararlar
alacağına, nasıl işler yapacağına sadece kurulu düzenin bozuk nefsi karar
verir. Bir de bu nefsin dar açısı, düzeni kuranlar ve yandaşlarının çıkarları
için çalışır. Bu düzen tarafından kasten topluca insan öldürmek genellikle çok
iyi, nadiren çok kötü kabul edilir. Ülkesine göre, dinine göre, rengine göre,
mezhebine göre mazlum ve masum ilanı değişkenlik gösterir. Böyle bir düzende
kaybeden taraf her zaman insanlık ve insanlar olur.
İnsanın kendisi için,
toplum ve devletler için olması gereken durum, bir kötülük görüldüğü, tespit
edildiği anda onu eli ile düzeltmek ve iyiyi hâkim kılmaktır. Bunun yolu;
bireysel, toplumsal ve devlet nefslerinin terbiye edilmesi ve böylece kurulu
düzen nefslerinin (kültürlerinin) ahlak ve Allah’ın razı olduğu bir akıl üzere
bina edilmesinden geçer.
Bu durumun yani el
ile düzeltmenin onlarca örneği tarihten bulunabilir. Osmanlı, Selçuklu ve
Halife Devletlerinin neredeyse dünyanın tamamında şehitliklerinin bulunması ve
Devlet aklının kendilerine gelen talepleri dinleyip mazlum ve masumları korumak
namına “gereği düşünülür” cevabı vermeleri ve gereğini yapmaları bununla
alakalıdır.
Bu manada kurulu
düzenin ahlak, akıl ve ilim üzerine dönüştürülmesi, bunun için de bu ülkeden
dünyaya yayılacak ve tahkim edilecek bir Adil Düzen kurulması elzemdir. Bu
ülkedeki birey ve toplumun ahlaklı olması, iyi niyetli olması, vatansever
olması elbette ülke için olmazsa olmazlardandır. Bunlar da yetmeyecek, ülkenin
kurulu düzeninin Adil Düzen üzere olması gerekecektir. Çünkü birey ve toplumun
ahlakı ile akıllı, dayanıklı, bir arada ve hiyerarşik uçabilen bir uçak filosu
imal edilemez, iyi niyetler ile dünyayı sıfırlayan salgın hastalıklara çare
bulunamaz, vatansever olmakla ülkeye saldıran güdümlü mermilere, ashabı fillere
karşı durulamaz. Ahlakla beraber ilim, akıl ve bunlarla beraber dünyanın
tamamını kuşatacak adil bir fikir ve hareket ile ancak bunlar sağlanır,
kötülükler Adil Düzen eli ile düzeltilir.
Çünkü dünya
masumlarına “gereği düşünülür” sözüyle merhamet ve zalime “adalet üzere olun”
sözüyle adalet dağıtabilme beceri ve yeteneği geçmişte bu ülkede mevcuttu.
Bugün bu potansiyeli hâlâ bünyesinde taşımaktadır. Ancak ter dökülmeyen ilim,
gayret gösterilmeyen ahlak ve geceleri uyutmayan akıl geri gelmezse sadece
seyirci kalınır, at yarışı spikeri gibi olaylar anlatılır, durulur. Bundan
dolayı bu ülkenin birey ve toplumunun olaylar içinde figüranlıktan, havadis
muhabirliğinden olgular içinde aktör olmaya yani yüksek ahlaklı, özü sözü bir
olmaya niyet edip yaşaması gerekir. Yoksa gerisi her iki taraf için hüsrandır.