Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.16
Gram Altın
2973.97
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Gerçeklik ve sanat

Gerçeğin sanatta ele alınış tarzlarını tarihsel olarak ele aldığımızda karşımıza merkezi kavram olarak mimesis çıkmaktadır. Mimesis kuramı, sanatın gerçeklik olduğunu, gerçek ne ise sanatın onu yansıtması gerektiği savını merkeze almaktadır. Taklit anlamına gelen mimesis kavramını Platon ve Aristo kullanmış, daha sonraları bu kavramın yerleşik hale geldiğini görüyoruz. Platon, mimesise Tanrı veya insan tarafında kullanılabilen ve taklit üreten bir anlam vermektedir. Mimesisle ortaya çıkan ürünün ontolojik statüsü, hareket edilen modelin ontolojik statüsüne göre daha aşağıda olmaktadır. Platon’a göre şairlerin ve ressamların ürünleri, taklidin taklidi olan ürünlerdir ve ontolojik anlamda gerçekdışı oldukları için zararlıdırlar. Platon ayrıca, yeterli bilgiye sahip olmayan sanatçıların, gerçek yerine sanıyla (doksayla) uğraşmalarını da eleştirmektedir. Mimesisi bu şekilde temellendiren Platon, sanatı da ontolojik statü ve söylem yanlışlıklarından dolayı zararlı ve gerçekdışı bulmaktadır.

Aristo, mimesisi farklı bir anlamda kullanmaktadır. Aristoteles’e göre sanatçı olayları; nasıl olmuşlarsa, nasıl oldukları söyleniyorsa ya da nasıl olmaları gerekiyorsa şeklinde yansıtır veya taklit eder. Plato ve Aristo, mimesis kavramı etrafında taklit ve yansıtma kavramlarına farklı anlamlar yüklemektedirler. Sanatın episteme olduğunu söyleyen ve trajedyanın katarsis olduğunu öne süren Aristo, sanatın yararlarına vurgu yapmaktadır. Platon, dış dünyanın birebir yansıtılması üzerinde dururken Aristo, kanıların ve duyulur dünyasının idealize edilerek yani olması gereken olarak, olabilir olarak yansıtılması üzerinde durmaktadır.

Mimesisin yani yansıtmanın nasıl anlaşıldığı fikri modern sanat kuramlarını da derinliğine etkilemiştir. Klasisizm, romantizm ve realizm tarzındaki üç temel sanat akımı da doğayı taklit etmeyi ya da doğaya öykünmeyi kendilerine göre yorumlamış ve kendi teorilerinde kullanmışlardır. Klasisizmde yer alan gerçeğe benzerlik ya da olması gerekenin ifadesi, Aristoteles’in taklit-mimêsis anlayışından kaynaklanmaktadır. Romantizmde ise taklit boyut değiştirmiş ve mimêsis, sanatçının doğanın üretkenliğini taklit etmesi şeklinde anlaşılmıştır. Realizmde ise duyulur dünyanın bire bir taklit edilmesi doğrudan Platon’un “taklit-mimêsis anlayışından temellenmiştir. Klasizm ve romantizm, Aristocu iken, realizm ise Platoncudur. Aristocu mimesis anlayışı ışığında klasizm evrensel ve ideal olanın peşinde iken romantizm ise doğanın üreticiliğini yansıtma peşindedir. Bu iki görüşe karşılık Platoncu mimesis anlayışını takip eden realizmde ise duyulur dünyanın yansıtılması amaçlanmaktadır.

Modern dönemde Batı gerçekçiliği, pozitif bilim anlayışından esinlenerek sanatın da gerçekliği olduğu gibi içine hiçbir sübjektif yorum katmadan sunmasını savunmaktadır. Rus gerçekçiliği ise olguyu ortaya koyduktan sonra açıklamayı, en sonunda da olumsuz ve olumlu olarak değerlendirme anlayışına dayanmaktadır. Gerçekçilik konusundaki Marksist gerçekçilik kuramına ise toplumcu gerçekçilik denilmektedir. Bu kurama göre gerçekliğin ölçüsü toplumsal ve eleştirel olandır. Sanat felsefesi içinde gerçekliğe yönelik yaklaşımlarını gözönüne aldığımızda gerçekçi düşünmenin ve düşlemenin birbirinden ayrılmaz şekilde sistematik bir şekilde gelişim seyri izlediğini söylemek mümkündür.

Sanat, sanat içindir görüşünün merkezinde sanat eserinin kendisi yer almaktadır. Sanatı araç olarak değil kendi başına amaç olarak konumlandıran bu tez, sanatın bir toplumun ve dünya görüşünün yararına olması şeklinde fonksiyel bir amaç gözetilmeden, sanatın bizzat kendisini yapmanın ve yaratmanın esas olduğunu savunmaktadır. Eser, sadece sanat için üretilmeli ve değerlendirilmelidir. Bu tez, sanatın kendi içinde önemli ve değerli bir tecrübe olduğunu, sanatı savunmak için sanat dışında başka bir yaklaşıma ve bakış açısına ihtiyaç olmadığını savunmaktadır. Sanat eserinin başında, ortasında ve sonunda tamamen sanat olmalıdır. Gerçek sanat eserinin toplumsal konularla ilgilenmesine, etik değerleri önemsemesine veya halka bir şey kazandırmasına gerek yoktur. Bir sanat eseri, sadece sanatsal ölçütleri esas almalıdır. Sanatçı eserini üretirken, sanatsal gereklilikleri yerine getirmek için yaratıcı ve başarılı olmak için çaba göstermelidir. Bir sanat eseri, form, teknik ve estetik açılardan başarılı olmalıdır. Yapıttaki biçim, düzen ve kurgu her şeyden önceliklidir ve önemlidir. Sanat eserinde sunulan örüntülerin ilişkileri, biçimin bağlamı, neliği ve önemi esas alınmalıdır. Sanat eserinin kendisine ait bir dili vardır ve sanat eseri kendisine ait bir dil ve dünya olarak incelenmelidir. Sanat, sanat içindir tezi, sanat eserinin diline ve dünyasına başka dilleri ve dünyaları karıştırmamakta ve yanaştırmamaktadır. Sanat eserindeki kendi içindeki dil, dünya ve biçim anlaşıldığı takdirde yeni düşünceler ve düşler ışığında yeni sanat eserlerinin yapımı mümkün olabilir.