Gerçekliği imajda yaşamak
Aslında gerçeklik ile imaj arasındaki ilişki(sizlik) tarihsel süreç boyunca insanın önünde bir problemdir. Yalnız günümüz dünyasını geçmişten farklılaştıran temel öge, imaj ve gerçeklik arasındaki ilişkinin daha çok dijital teknolojiler üzerinden takip ediliyor oluşudur.
İmaj ve gerçeklik konusu geçmişte ve
bugün en fazla dini ilgilendirmektedir aslında. Hz. Adem’den (AS) bu yana devam
eden İslam geleneğini tüm peygamberler halkası ve tarihsel bir süreç olarak
kabul ettiğimizde, tüm peygamberlerin ortak olarak üzerinde durdukları nokta
pagan kültür ve şirktir. Pagan kültürün nasıllığı ve maddesi çağlara göre
değişmekle birlikte, bugüne kadar pagan kültürün içinde çözümlenmesi gereken
sabit unsur kanaatimizce insanların yarattığı tanrı imajıdır. Nihayetinde
tanrılar panteonundaki her bir pagan unsur bir imajın tecessüm etmiş biçimidir.
Buradaki temel problem Tanrı’nın
yaratılmış bir imajını Tanrı’nın bütününü temsil etmek üzere devreye
sokulmasıdır. Yunanlıların tanrılarını düşündüğünüzde her bir tanrının tabiatta
ve dünyada farklı işlevleri yerine getirmek üzere imajlaştırdığını
görebilirsiniz. Eros’un aşk tanrısı olması gibi. Tüm bunlar Baudrillard’ın
deyişiyle bir tanrıcılık oyunu şeklinde adlandırılabilir.
İslam geleneği tüm peygamberler
aracılığıyla en temel kavram olan “tevhid”i önerirler. Tevhid, en başta
Tanrı’nın birliği, tekliği, her şeyin tek kaynağı olması gibi içeriklere
sahiptir. Yine Tanrı’nın kutsal kitaptaki isimleri ve sıfatları insanın
Tanrı’yı bütünüyle kavrama gücü olmadığından, en azından tevhidi bozmamak üzere
bir çerçeve çizilmesine yardımcı olurlar.
Fakat burada esas sorun Tanrı’nın
insanlara zorla kendisini kabul ettirmesi meselesi değildir. Tanrı’nın
birliğinin (Tevhid) vurgulanmasının asıl sebebi bunun bir hakikate tekabül
etmesidir. Dolayısıyla tevhidi kabul eden bir insan evrende varolan bir
hakikati kabul etmiş olacaktır. Bundan dolayı da iman etme formülasyonu dikkat
edilirse “kelime-i şehadet” şeklinde isimlendirilmektedir. Bu formülasyonu
tekrar eden kişi, “Tanrı’nın var ve bir olduğuna ben de şahitlik etmekteyim”
demek istemektedir.
Dijital çağ ise her şeyi ekran ve
görüntü haline getirdiği için bugün hayatın tümü neredeyse imajlara dönüşmüş
durumda. Meselâ; oluşturulan güzellik imajı çerçevesinde kısa sürede kitlelerin
o imaja benzemeye çalıştıklarını görürsünüz. Doğrusu giderek birbirine
benzemeye başlayan insan (kadın ve erkek) profilleri sizin de dikkatiniz
çekiyordur. Yine ideal kıyafetler çerçevesinde yaratılan imajlara bakabiliriz.
Dolayısıyla her şey insanlar için bir trend (eğilim) yaratmaya yönelik olarak
gidiyor. Giderek derinleşen asıl sorun ise, insanların gerçeklikten kopmaları ya
da gerçekliğin zayıflatılıp bulanıklaştırılarak imajların onun yerine ikame edilmesidir.
Bunun bir yaşam biçimi olduğu ölçüde kitleler bütün değerlerden kopmaktadır.
İçinde yaşadığımız postmodern çağda
insanın bizzat kendisinden öznellikler üzerinden mikrotanrılar yaratılmaya çalışıldığı
görülmektedir. Her şeyin bir imaja döndüğü ortamda, gerçeklik ortadan
kaybolurken imajlar, görüntüler gerçeklik taklidi yaparak onun yerine ikame
olmaya çalışmaktadırlar. Bunun bir ayağı, insanların kitleselleştirip onları
“yerinden” koparmak. Bu aslında toplumu Bauman’ın deyişiyle akışkan hale getirmektir.
Daha sonra imajlara bağlayıp yönetmek de dünya sisteminin ikinci adımı.
Kitlelerin “cambaza bak” oynadığı bu
durumda sihirbazların büyüleri eğlenceli ışıklar saçmaya devam ediyor. Aslında
Hz. Musa’nın (AS) asası ile gerçekliği anlayacaklar. Ancak uyanmak
istemiyorlar. Dünya hayatı oyun ve eğlenceye böyle dönüşüyor.