Gerçeklerle Yüzleşmek!
Gerçeklerle yüzleşmek zor gelir insana. Çünkü gerçekler biraz canımızı yakar, biraz acıtır. Canımız
sıkılır gerçeklerle yüzleşince, yüz ifademiz değişir, ağzımızın tadı kaçar. Oysa insan hep ister ki ağzının
tadı hiç kaçmasın, tatlı canı hiç sıkılmasın, her gün pür neşe olsun, her gün zevk-ü safadan dört köşe
olsun. Oysa hayat her gün tatlı ikram etmez insana bazen acılarla da, sorunlarla da yüzleşmek gerekir.
Bazen acıtıcı gerçekler ve acılar karşısında ellerini başının arasına koyup düşünmek, düşünmek ve
sadece düşünmek gerekir.
Hayatın hangi noktasında olursa olsun mutlak mutluluk ve mutlak mutsuzluk diye bir şey yoktur.
Benzer şekilde mutlak başarı ve mutlak başarısızlık da yoktur. İnsan bazen maddi bazen de manevi
hazları tattığında mutlu olur. Sadece maddi hazlar insanı mutlu etmeğe yetmez. Bazen maddi
imkansızlıklar içerisinde olanlar sabır ve şükürle manevi olarak mutlu olurlar. Bu iki direnç abidesi
erdem insanı ayakta tutar. Hayata karşı kavi kılar, dirençli kılar.
Öte yandan her şeyin yolunda gittiğini, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu zannedenlerle, her şeyin
kötüye gittiğini, hayatta hiç iyi bir şeyin olmadığını düşünenler arasında da akli, duygusal sapmalar
bakımından ve bir parça gözlem körlüğü açısından çok da fark yoktur. Felaket tellallığı yapmakla son
derece iyimser olmak arasında ulaşılacak netice bakımından bir fark olmasa gerektir.
Bugün her şey yolunda mı sorusunun cevabı, elbette pek çok şeyin yolunda olmadığı ama bazı
şeylerin de yolunda olduğu yönünde olmalı değil midir? Evet bir parça kötümserlik taşısa da bu yargı,
diğer boyutuyla bir parça umut ve iyimserlik de taşır. Yani bizim şer bildiklerimizden nihai kertede bir
hayır çıkabileceği inancı bir parça iyimser olmamızı sağlıyor. Diğer taraftan bir parça, kararında
kötümserliğimiz ise bizi ideal olanı yakalamaya, her şeyin daha iyi olması için çaba sarf etmeye, daha
güzel olan için mücadele etmeye zorlamalı değil mi?
Mesela, tam da dini, iktisadi, sosyal, siyasi ve ilmi-akademik yaşantımızın çok iyi bir noktada olduğunu
iddia edecekken bir anda "hayır o kadar da değil, görmüyor musun olan biteni" diyecek basiretli ve
arifane bir akıl ortaya çıksa ve bir düzine yerinde eleştiri sıralasa acaba sayılan her bir alana mensup
uzman, alim, ya da profesyonel bireylerin tavır ve tutumu ne olur? Savunmacı mı? İyimser mi?
Hoşgörülü mü? Objektif mi?
Bazı insanların bazı acı gerçekler karşısındaki aşırı iyimser tavrı daha güzele, daha iyiye ve
mükemmele doğru olan yolculuğumuzu engellemekle birlikte felakete giden yolları da sonuna kadar
açmıyor mu? İnsanlığın ortak tecrübesi şunu göstermiştir ki bazen önemsenmeyen küçük sorunlar
yarın bir gün bir kartopu etkisiyle büyük felaketlere yol açabilir. Tersinden bakarsak bazı insanların da
olaylar ve durumlar karşısındaki aşırı kötümser tavrı da ortada bir şey yokken büyük bir krize
savrulduğumuz hissiyatı doğurmuyor mu? İşte insan bu her iki rijit durum karşısında gerçekten
üzülmeden edemiyor.
Ülkede her şey yolunda mı? Şeklinde bir soru sorulduğunda buna "evet, çok şükür, her şey yolunda,
hiçbir sıkıntı yok, Allah başımızdan eksik etmesin, büyükler bilir bilir yapar" diyen birisiyle, "yok canım
her şey günden güne kötüye gidiyor, parçalanmanın eşiğindeyiz, ekonomi çok kötü durumda, ahlak
desen zaten yerlerde sürünüyor, hiç ahlaklı, akıllı adam kalmadı ortada" diyen arasında, pek de bir
fark olmasa gerektir.
Ee öyleyse? Evet ülkede her şey yolunda gitmiyor, çoğu zaman kötü şeyler de oluyor ama hayat
acısıyla, tatlısıyla sürüyor. Maişet derdindeki işçi, şefkat sahibi anne, sorumluluk sahibi yönetici,
millete hizmetle vazifeli memur hala işinin başında. Allah'a binlerce şükür ki yolunda giden pek çok
şey de var. Ancak daha güzele daha iyiye ulaşmamız için vurdumduymazlıktan, sorumsuzluktan da
kaçınmamız gerekiyor. Gözümüzün önündeki kötülüğe en basitinden buğzetmedikçe bir şeylerin de
yoluna girmesi mümkün gözükmüyor.
Yine yerinde, düzeltici eleştiriye, öneri getiren, teklifte bulunan ön açıcı tavsiyelere kulak asmamız
gerekiyor. Özeleştiri mekanizmasını ayakta tutmamız, ara ara hem kişisel hem de kurumsal düzeyde
eksikliklerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu hem birey, hem aile hem de toplum yaşantımız için
elzemdir. Küçük sorunları sürekli görmezden gelerek, erteleyerek, büyük sorunların ise üzerini
öreterek başımızı kuma gömmektense biraz cesur davranarak, risk alarak her şeyin daha iyiye
evrilmesi için mücadele etmek daha kahramanca ve daha şerefli bir iş değil midir?