Gerçek Ramazan Gazze'de yaşanıyor
Mübarek ayı tam olarak Gazze halkı yaşıyor. Şehadete, sadece sahip oldukları canları ile yürüyorlar, Onların vazgeçecek hiçbir dünyalıkları yok. Onların bu dünyadan muratları, bu dünyaya dair rüyaları, hayalleri, geleceğe, yarına dair planları yok. Çünkü onlar cennete ait, ötelere dair bir yaşantının müdavimleri.
SELVİGÜL KANDOĞMUŞ ŞAHİN
Mübarek
Ramazan, kış günlerinin bahara evrildiği demlerde yine merhameti, duayı,
ilticayı, sadakati, paylaşmayı, arınmayı yüklenip geldi günlerimize. Ramazan hüzünlü günlerimize geldi. Gazze’de
aylardır eşi görülmemiş bir soykırım yaşanıyor. Doğu Türkistan’da, Hindistan’da
yaşanan Müslüman kıyımı ile ramazan sevincini yaşayamıyoruz. Artık her akşam
haberlerle Gazze görüntüleri akmıyor ekranlardan. İlk günlerin sıcak haberleri,
an an yaşanan bombardıman görüntüleri, naklen yayınlar ne yazık yayınlanmıyor.
GAZZE KARA YAZGILI
Alıştık
artık acının, katliamın, soykırımın yaşandığı Gazze’de çocukların, kadınların,
ölümlerinin bir sayıya dönüştüğüne ne yazık an an şahit olduk. Gazze kara
yazgılı, acılı, eşine rastlanmamış zulümlere duçar olmuş halde bir sınav kâğıdı
gibi önümüzde şimdi. Tertemiz bir sınav kâğıdı. Şehadeti yaşayanların, ödün
vermeyenlerin, kahraman bir milletin direnişi kuşanmış destansı mücadelesiyle
şimdi önümüzde. Biz bu kahraman milletle aynı çağda yaşıyoruz. Şahidiz an an
yaşanan zulme, katliama, soykırıma.
RABBİMİZİN MERHAMETİNE İNANIYORUZ
Gazze’de
yaşananlarla insanlaşıyor dünya. Tarafını belli ediyor. Amerika’nın,
İngiltere’nin, İrlanda’nın sokaklarına, geniş caddelerine vicdan seli halinde
akıyor insanlık. O zaman inanıyoruz ve biliyoruz ki bunca yaşanan acıya, bunca
yaşanan soykırıma rağmen Rabbimiz var bizim. İnanıyoruz onun merhametine,
inanıyoruz onun adaletine. Müslümanca bir direnç ve metanet rüzgârı sarıyor
gönüllerimizi ve şerlerden hayır, hayırlardan şer çıkaran Rabbimize bir kere
daha iltica ediyoruz.
MÜBAREK AYI GAZZE HALKI YAŞIYOR
Hala
Ramazan’ı tam olarak anlayamadık, gerçek manasını yaşayamıyoruz. Ramazanı
hakkıyla idrak edemiyoruz. Bizim anlayamadığımız, içselleştiremediğimiz,
künhüne varamadığımız bir seher meltemi gibi yıkayıp arıtan, an an inşa eden,
yürekleri inşirahlara taşıyan mübarek ayı şimdi tam olarak Gazze halkı yaşıyor.
Şehadete, sadece sahip oldukları canları ile yürüyorlar, sahip oldukları tek
canları onu Rableri yolunda feda ediyorlar. Onların vazgeçecek hiçbir
dünyalıkları yok. Onların bu dünyadan muratları, bu dünyaya dair rüyaları, hayalleri,
geleceğe, yarına dair planları yok. Çünkü onlar cennete ait, ötelere dair bir
yaşantının müdavimleriler. Onurlu, izzetli, erdemli, soylu bir hayatı tercih
eden, kahramanlıkta eşi görülmemiş bir milletle karşı karşıyayız.
CENNETLİKLER ŞEHADETE YÜRÜYOR
Enkazdan
çıkan Gazze’li anne: “Allah’ım sen razı olana kadar sana hamd olsun. Biz bu dünyaya
ait değiliz. Dünyayı âşık olanlara bıraktık. Cennet bizim ve biz ona aitiz” diyor.
Cennetlikler şehadete yürüyorlar. Gazze halkı kahraman bir mücadele veriyor.
Ama teslim olmuyor zalim, kahrolası Yahudi’ye. Teslim olmuyor, uzuvları parça
parça dağılıyor, toplu mezarlar kırmızı beyaz gül bahçeleri gibi yıkıntıların,
moloz yığınlarının, parçalanmış, örselenmiş vatan bilinmiş toprağın bağrında
binlerce, on binlerce artık. Cennetlikleri artık televizyonlarımızdan
izleyemiyoruz. Ölüm haberleri akmıyor ekranlardan. Sosyal medyadan görüyoruz
kahraman bir milletin çocuklarının nasıl cesur, nasıl kahraman, izzetlice
mücadele verdiklerini. Dayanamıyoruz uzuvları kopmuş, beyinleri parçalanmış,
azaları bedenlerden ayrılmış çocuk bedenlerini görmeye. Yüreğimiz dayanmıyor
artık. O zaman hemen ekranı kaydırıyoruz.
BİZİM SADECE YÜREĞİMİZ DAYANMIYOR
Biz
çok hızlı ekranı kaydırıyoruz. Biz ekranı kaydırırken belki de yüzlerce çocuk,
kadın bombalar altında şehit oluyor. Ama bu durum olurken sadece bizim
yüreğimiz dayanmıyor. Sonra evimize dönüyoruz, her gün hizmetçisi olduğumuz
eşyalarımıza, tüm varsıllarımıza. Tükenmeyen bir ihtirasla yine alışverişler
yapıyoruz. Sadece kuş sütü eksik olan zengin iftar menülü sofralara oturuyoruz.
Kıramıyoruz dostu, ahbabı. Savaş haberlerini kısıyoruz, soframıza kan akmasın
aman, rahatımız bozulmasın yeter ki. Biz her şeye devam ediyoruz oysa. Hiçbir
şey olmamış gibi akıyor zaman yine. Çocuklarımız sınavlara giriyor, telaşlanıyoruz,
sınavda başarılı olamazsa diye. Gençlerimizi evlendiriyoruz, açık oturumları
diniliyoruz. Toplantılara katılıyoruz. Komşuculuk oynuyoruz samimiyetten uzak.
Teraviler kılıyoruz. Hatimler indiriyoruz. Mukabeleler okunuyor her binada, her
evde, her sokakta.
SOYSUZ BİR SOYKIRIM
Ama
Gazze’de hala çocuklar ölüyor. Eli kolu zincirlenmiş bir babanın önünde,
çocuklarını ve eşini, ailesini parçalayan, uzuvlarını teker teker kopartan bir
kurt köpeği gibi İsrail saldırıyor. Oysa bir bedenin azaları gibi değil miydi
Müslümanlar? Değilmiş demek ki… Tüm Müslüman ülkelerin tam ortasında bir kıyım
yaşanıyor ve herkes seyrediyor bu kanlı, vicdansız, adaletsiz kıyımı. Bu bir
savaş değil, bu bir kıyım, soysuz bir soykırım. Soysuzların, köksüzlerin,
neredeyse 50 yıllık bir geçmişi olanların kadim toprakların gerçek sahiplerine
uyguladıkları bir soykırım.
RAMAZAN BİZE Mİ GELDİ YOKSA ONLARA MI?
Biz
şimdi dostlar cennetliklere bakalım, sonra da kendimize, kendi yüreklerimize,
kendi evlerimize, kendi dünyamıza. Ramazan bize mi geldi acaba onlara mı diye
düşünelim.
Ramazan
merhameti yüklenmiş, duayı, bağışlamayı yüklenmiş geldi oturdu başköşemize. Bu
Ramazan cennetliklere, Gazze’nin yetimlerine, mazlum halkına ve Doğu
Türkistan’daki Müslümanlara ve tüm coğrafyadaki mustazaflara Ramazan’ın bereket
iklimin taşıyalım. Verelim, paylaşalım ve arınalım.
CENNETLİKLERE BAKINCA UTANIYORUZ
Şimdi tam zamanı. Vakit Ramazan… Şimdi tam zamanı vermenin, paylaşmanın, izzetlice, kardeşçe, dostça, mümin duyarlılığıyla vermenin tam zamanı. Cennetliklere bakınca utanıyoruz dostlar. Onların şanlı mücadelesi, şehadetleri, cennete akmaları bizi utandırıyor. Bir nebze de olsa arınmak için, Ramazan’ı vesile kılıp gerçek erdemliler gibi verelim, paylaşalım. Şimdi tam zamanı dostlar. Gazze’deki ve tüm dünyadaki mazlum, mustazaf halklara Rabbim kurtuluş nasip eylesin…
Okur
Kitaplığı, Yayınevimiz Yandı
Ramazan’ın
ilk günü yayıncımız Ünsal Ünlü ’nün yazar grubunda paylaştığı bir haberle
sarsıldık. Yayınevinin bulunduğu binanın üçüncü katında yangın çıkmıştı ve
söndürmeye çalıyorlardı. Doğrusu böyle bir haber tüm yazarlar olarak hepimizi
derinden etkiledi. Ara ara sorarak haber almaya çalıştık. Ne yazık İstanbul’un
göbeğinde, zamanında durdurulamayan, Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi’nin ihmali,
zamanında müdahale edememesi sonucu Okur Kitaplığı’nın bulunduğu kata da yangın
sıçradı. Yüzde yetmiş gibi bir hasara uğrayan yayınevinin neredeyse yarısı kül
oldu.
15 YILLIK BİR MÜCADELE
Yaklaşık
12 yıldan bu yana Okur Kitaplığı’ndan eserlerimiz çıkıyor. Bu zaman zarfında
Ünsal Bey’in nasıl mücadele verdiğine, ne bedeller ödediğine yakinen şahidiz.
Kurduğu ortaklıklar, pandeminin yaşattığı talihsizlikle eşsiz bir kitap
kahvenin kapanması ve pek çok girişimiyle büyük mücadele verdiğine şahidiz.
Arkasında büyük holdingler, büyük sermaye yapılanmaları yok. Tek başına, yeri
geldiğinde evini satıp sermaye yaparak aşkla yayıncılık işini zor zamanlarda
yürütmeye çalışıyor. Adeta mumdan gemilerle açık denizlere kulaç açıyor.
Edebiyat yayıncılığı olarak da seçkin yazarların, seçkin eserlerini özenle ve
ihtimamla okurla buluşturuyor. 15 yıllık bir mücadeleyle ilmek ilmek örülmüş,
yayın piyasasında eşsiz bir varolma mücadelesi veriyor. Yayıncımız Ünsal Ünlü
’ye geçmiş olsun diyerek tekrar yoluna büyük bir inanç, ümit ve heyecanla devam
etmesini diliyorum. Biz yazarları olarak her daim kendisini gönülden
destekliyoruz. Rabbim muhafaza eylesin bir daha böyle bir talihsizlik
yaşanmasın dileğimiz duamız budur.