Gerçek yiğitlik
Kişinin haz alma duygusunu engelleyen her türlü durum, olay ya da kişiye karşı geliştirdiği bir his olarak tarif edilen öfke insanda doğuştan var olan ve kontrol altına alınabilen bir duygudur. Duygu ve davranışları ile toplumda uyum içinde yaşaması gereken insanın hayatında karşılaştığı olaylar ve davranışlar onun hayatını yönlendirir ve şekillendirir. İnsanın kendini iyi veya kötü hissetmesi ihtiyaçlarının karşılanması ile doğru orantılıdır. İşte öfke de bu olumsuz duygulardan biridir.
Yerinde kullanıldığında faydalı,
kontrol altına alınamadığında zararlı olan öfkeyi yok etmeyi değil, onu kontrol
altına almayı öğütleyen dinimiz “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda
harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik
edenleri sever.” (Âl-i İmrân; 134)
ayeti kerimesiyle ve “Yiğit, güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiği zaman
nefsine hâkim olan kimsedir”(Buhari, Edep, 1102; Müslim, Birr, 106-1108)
hadisiyle öfkeye hâkim olmanın önemine dikkat çeker.
Öfke, insanı bir anda yıpratıp
tüketen, aklı baştan gideren, gönlü perdeleyen, dengeyi bozan ve insanı cinnete
kadar sürükleyen bir duygudur. Öfke, kin, intikam, hakaret, kavga ve cinayet
gibi kötülükleri besler. “Dikkat edin! Öfke Âdemoğlunun kalbinde bir
ateştir. Öfkelenen kişinin gözlerinin kızardığını, boyun damarlarının şiştiğini
görmez misiniz? Kim, öfkelenmeye başladığını hissederse, hemen otursun veya
yatsın!” (Tirmizî, Fiten, 26/2191; İbn-i Mâce, Fiten, 18) buyuran Hz.
Muhammed (s.a.v.) öfkenin zararlarını ve korunma yollarını gösterir.
Saldırganlığa dönüşebilen öfkeyi pek çok insan kontrol altına alamaz ve esiri
olur. Zira en önemli şeytani zaaf öfkedir. “Öfke gelir göz kararır, öfke
gider yüz kızarır.” diye zikredilen duyguyu önleyen şey ise pozitif
düşünmek, olayları hayra yorabilmek ve hoşgörü sahibi olabilmekten geçer.
Peygamberimiz (a.s) “Öfke
Şeytandandır…” (Ebu Davud, Edeb, 4) buyurmuştur. Öfkeyi yenmenin ilk şartı
da öfke anında “Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm.” diyerek o şeytandan Allah’a
sığınmaktır. Bir diğer yol ise susmaktır. Çünkü öfke aklı alır ve insanın doğru
düşünmesini önler. Peygamberimiz (a.s) bir sahabeye “Öfkelendiğin zaman sus”
diyerek nasihatte bulunmuştur.
Öfkelenen insan öncelikle diline
sahip olmalı. Öfkeli insana Peygamberimizin (a.s) tavsiyesi ise “Biriniz kızdığında ayaktaysa otursun,
öfkesi geçtiyse ne âlâ, aksi takdirde yatsın!” (Ebû Dâvûd, Edeb,
3/4782; Ahmed, V, 152) şeklindedir. Yine öfkelenen kişiye Peygamberimizin (a.s)
bir diğer tavsiyesi ise “Öfke şeytandandır.
Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. O hâlde biriniz
öfkelendiğinde abdest alsın!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 3/4784; Ahmed, IV,
226) şeklindedir. Kur’an’ı Kerim’de müminlerin üstün nitelikleri sayılırken
kızdıkları zaman bile kusurları bağışladıklarından övgüyle söz edilir.
Öfkeye hâkim olmak güzel ahlak
özelliklerinden biridir. “Yiğit o kimsedir ki öfkelendiği sırada kendine
hâkim olur” (Buhârî, “Edeb”, 76, 102; Müslim “Birr”, 107, 108); diye
buyuran Peygamberimiz (a.s) gerçek yiğidi tarif eder. Diğer yandan ise İslam
ahlâkçıları ılımlı bir öfke duygusunu “şecaat” veya “hamiyet”
diye adlandırmışlar; insanın onurunu, haklarını ve değerlerini korumak için
hamiyet sahibi olmasının gerekliliğini önemle vurgulamışlardır.
Allah’ım! Bizi öfkesine hâkim
olanlardan eyle. Âmin.