Gerçek ihanet
Terör insanlık tarihinin başından beri var. Ve kıyamete kadar da devam edeceği aşikâr. Yeryüzünde Âdem’in çocukları da şeytanın çocukları da varsa terör ve terörle mücadele ilelebet var olmaya devam edecektir.
Birine göre alçak, hain, kanlı terörist, birine göre
direnişin kahramanları.
Terörist diyene göre her yaptıkları vahşet, her
yaptıkları insanlık suçu, her yaptıkları haksızlığın en âlâsı. Sloganı; “hiçbir şey teröre mazeret olamaz.”
Direnişçi diyene göre her yaptıkları haksızlığa karşı
direnmek her yaptıkları kendi insanını özgürlüğüne kavuşturmak. Sloganı; “hiçbir şey haklı direnişimize engel
olamaz.”
Böyle düşünen iki taraf, hangi ortak zeminde oturup
anlaşacaklar?
Bu ve benzeri nedenlerden dolayı, asla çatışma noktasına
gelmeden önce sorunlar giderilmelidir. Bir grup terörize olmadan, eylemini
silaha dökmeden önce sorunlar tespit edilmeli ve çözüme çareler aranıp
bulunmalıdır. Soğuyan kalpler, birbirine ısındırılmalıdır.
Çatışmalar başladıktan sonra silahların namlularının
soğuması birkaç dakikada mümkündür. Ama kalplere düşen nefret ateşi, kısa bir
sürede asla söndürülemez.
Birliğin amacı, daima ve her koşulda toplumu sağlıklı
tutmak ve bunu devamlı kılmak olmalıdır.
Siyasetçinin
birinci görevi asla ekonomiyi, yolu asfaltı düzeltmek değil sosyal meseleleri,
sosyal birliği en iyi şekilde görüp, değerlendirmek, eksik varsa tamamlamak,
yanlış varsa düzeltmektir.
Osmanlı’nın yükselme döneminde Ankara Savaşı yaşanmış ve
devlet fetret dönemine girmiştir. Oysa toplum; en sağlıklı, en güçlü
birliklerden birini oluşturmuştu. Buna karşılık devleti ve ülkeyi yönetenler
arasında uzun yıllar süren bir mücadele, bir savaş başlamıştı.
O günlere şöyle izan gözüyle dikkat edilirse, ne
köylülerin yaşamında ne şehirlilerin yaşamında ne de tüm halkın yaşamında
hiçbir sorun görünmüyordu. Halkın arasında birlik beraberlik konusunda hiçbir
sıkıntı görünmüyordu. Tek çatışma noktası, ülkenin yöneticileri arasında
gerçekleşiyordu.
O yüzden birlik, tek başına asla düşünülmemesi gereken
bir değerdir. Sadece siyasiler arasında olan bir mücadele de pekâlâ bir ülkeyi
bölünme noktasına getirebilir. Bölünmenin ötesinde ülkeyi acı ve hazin bir
yıkıma dahi götürebilir.
Siyasetçilerin ana gayesi iktidara gelmektir. Ancak siz
siyasetinizi “yıpratırken yıpranmamaya
çalışmak, yıpranmamaya çalışırken de yıpratmaktır” üzerine kurarsanız asla
anlaşma sağlayamazsınız.Bırakınız
basit bir meselede anlaşmayı ulusal meselelerde bile uzlaşma sağlayamazsınız. Seçmen kitlelerinin en dikkat etmesi
gereken husus, çatışmacı olan siyasetçi yerine uzlaşmacı olan siyasetçiyi
seçmenin ülke için en önemli hayırlı iş olduğudur.
Siyasi liderler, gruplar ve millet arasında çatışmalar
oluşuyorsa sebebi kin ve nefrettir. Kin ve nefret duygusu kolaylıkla ve kısa
sürede bitmez, yok olmaz, yerini sevgiye bırakmaz.
Hangi siyasetçi, hangi kanaat önderi kin ve nefreti
bitirmek için adım atarsa atsın hainlikle suçlanacak ve takipçileri tarafından
zayıflatılacaktır. Belki de canından olacaktır.
Ayrılıktan
yana olan, bozgunun baş mimarı olan fitneden milletçe uzak durulmalıdır.
Milletin akıl sağlığını, milletin gönül birliğini bozmamak için siyasetçilerce;
kardeşliğe, sevgi ve hürmete yakın durulmalıdır. Gerçek ihanetin, milletin
niyeti ve hedefindeki sağlıklı birliği, gönlündeki sevgi ve kardeşliği bozmak
olduğu asla unutulmamalıdır.