Dolar (USD)
35.00
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2944.95
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Gerçek gerçeklikten kopunca

İnsanoğlu hayatını eşitlemeler yaparak sürdürür. Eline aldığı bir şeyi (fenomeni, kavramı, eşyayı) beğendiği durumda, ona bir gerçeklik olarak sarılır. Onun bir gerçeklik olma ihtimali de vardır. Ancak gerçeklikle onu bir kez eşitleyince, artık gerçeklik donar ve bir müddet sonra yeni soru(n)lar etrafında açımlanamayınca cevapsız hale gelir ve nihayetinde gerçek gerçeklikten kopar.

İnsan birçok yetilere ve niteliklere sahiptir. Bunlardan bir kısmı kendisi için bir atılım ve aynı zamanda hayatını sürdürme imkanı sağlarken, bu araçlar bazan kendisi için önünü tıkayıcı işlevler de görürler. Gündelik hayatın bilgisi ve hafıza her sabah kalktığınızda “yeni baştan” yaptırmaz size. Bildiğiniz ve öğrendiğiniz şeyler, bu bağlamda hayatınızın idamesini sağlar. Öte yandan hayatın rutine boğulması da bir sıkıntı yarattığından, bunların dışına çıkarak farklı şeyler yapmak da istersiniz.

Fakat asıl üzerinde durmamız gereken nokta, insan için düşünsel açılımlardır. İnsanlık tarihin farklı zamanlarında çok farklı sorunlarla karşılaşmıştır. Bunları çözmek adına düşünceler geliştirerek yoluna devam eder. Öyle ki, bazan bir dönemde bir ideoloji, din, düşünce, felsefi görüş tam da böyle bir açılım imkanını sağlamak noktasında işlevsel olabilir. İnsanlığın muztarip olduğu sorunları çözmek konusunda başarı gösterebilir.

Gerçekte burada başarılı olan şey o ideoloji, düşünce ve dinin ruhu ile soru(n)lara cevap verme kapasitesidir. Düşünce, fikir ya da din uygun tarihsel koşullar ile düşünsel açılımlarla birleşince bir açılım da heyecanla kendisini gösterir. Fakat insanlar aslında o düşünce, ideoloji ya da dinin ruhuyla değil de, açılım gösterdiği andaki “başarı formu”nu sahiplendiklerinde ve sürekli geleceğe doğru taşıyarak bununla açılımları devam ettireceğine inandıklarında çuvallar. İşte ideoloji, din ya da düşünceye olan katı bağlılık ve dogmatiklik de bu andan itibaren başlar.

Bugün ideoloji ya da din ve düşünce farketmeksizin, insanlığın genel durumu bir kere ait olduğu dine ya da ideolojinin yakın veya uzak bir tarihsel formuna bağlanmaktan ibarettir. İçinde yaşadığımız coğrafyaya dikkatlice baktığınızda, farklılıkların kendilerine aidiyet nispet ettikleri düşünce, din ya da düşüncenin ruhu ve bugünü de karşılayacak bir bilgi birikim ve cevaplardan yoksun olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Herkes “en iyi” kendisi olduğunu söylüyor, ancak sadece slogandan ibaret.

Marks kendi döneminde gelişen kapitalizm, sanayileşme ile birlikte yaklaşan bir tehlikeyi görmüş ve bunun üzerine ideoloji geliştirmişti. O günden bu yana dünyada önemli heyecanlar uyandırdı. Fakat tarihsel gerçekleştirim ve örneklikleri “insan”ı karşılayamadı. Görebildiğim kadarıyla solcuların heybelerinde satmaya çalıştıkları tarihsel formlar dolu. “Sol” bugün insanlığın muztarip olduğu sorunlara ne kadar değebiliyor meselâ?

Müslümanlar da aynı şekilde çoğunlukla İslam’ın ruhunu kaybetmelerine ek olarak içinde yaşadığımız sorunlara cevap üretebilme konusunda son derece yetersizler. Müslümanlar “İslam her derde deva” sloganıyla yollarına devam edeceklerini düşünüyorlar. Halbuki İslam’ın ruhunu çağın bilgi ve birikimleriyle buluşturarak bugüne dair bir form önermek durumundalar.

Hz. Peygamber (SAV) gelmeden önce Mekke’de Hz. İbrahim’den (AS) kalan bir tarihsel formu üstelik de bozulmuş olarak vardı. Kur’an bir öneri olarak çağa geldiğinde “kölelere özgürlük”, “iktisadi yapının düzelmesi”, “statükoculuğun reddi” ile çok geniş bir şekilde “insan”a değdiği için başarı kazandı. Yani gerçeklik, hayatiyet kazandı.

Şimdi farklı düşünsel taraflar “gerçekliği” bulmak üzerine değil, tahakküm kurmak üzerine yol almaya çalışıyorlar. Dolayısıyla ellerinde “gerçeklik” adına sundukları şey, zaten gerçeklikten kopuk. Gerçeklik için kendimizi öncelikle yeniden inşa etmeye hazır mıyız? Değilsek konuşacak çok fazla bir şey yok.