Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.68
Gram Altın
2971.90
BIST 100
9950.87
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Nisan 2021

Gençlik ve siyaset

“Ben soluk aldıkça, sesim çıktıkça, doğruluk önümde kötülenirken, onu savunamazsam günah işlemiş olurum. İyisi mi, elimden geldiği kadar savunayım doğruluğu.” (Platon-Devlet)

Tarihteki ilk yazılı destan olan Gilgameş’te şöyle bir bölüm vardır. Kiş Kralı Agga, “Uruk, benim yönetim atına girecek!” diye haber gönderir. Gilgameş ise hemen ordularını toplayıp savaşmak yerine önce halkına sormak ister.

Evvela şehrin yaşlılar meclisini toplar ve onlara durumu bildirir. “Savaşıp özgürlüğümüzü vermeyelim mi yoksa boyun mu eğelim?” diye sorar. Yaşlılar; “Aman” der. “Savaşıp öleceğimize onun yönetimine girelim ondan iyi.”

Demek ki ölüm yaklaştıkça yaşlılar, ölümden daha fazla korkuyor ve mücadele etmek yerine boyun eğmeyi tercih ediyorlar.

Gilgameş sonra gençler meclisine sorar. Gençler ise hiç düşünmeden; “ Ölsek bile savaşalım, özgürlüğümüzü vermek yerine ölmeyi tercih ederiz” derler.

Gençlik işte böyle bir şeydir dostlar. Tarihin her döneminde heyecanlı ve özgürlüklerine düşkün olmuşlardır. Bu yüzden yetişkinler, vaktiyle gerçekleştiremedikleri amaçlarını hep gençlerin omuzlarına yüklemeyi marifet bilmişlerdir.

Bu bakımdan siyasetçiler, “Gençler gelecektir” ya da “geleceği gençlerimiz inşa edecek” türünden ifadelerle gençlere sürekli yeni sorumluluklar yükler.

Her dönem yetişkinlerin kendine göre bir gençlik tasavvuru olmuştur. Nedense hiçbiri de tutturamamıştır. Tutturamadıklarında da “gençlik elden gidiyor” diyerek feryat etmeye başlarlar.

Oysa kim, “gençlik gelecektir” diyorsa bilin ki onun gençler üzerinde bir hesabı vardır. Yapılması gereken gençlere bugün yani yaşadıkları tarih itibariyle değer kıymet verilmesidir.

Bugün okullar, gençlerin gerisinden gelmekte ve onlar artık okullarda değil sosyal medya, TV, Netfilix ve internet üzerinden de sosyalleşmektedirler.

Bu gençleri artık “dindar nesil” etiketi altında bir değişime uğratmak bir hayli zor. Hatırlarsınız bir yazımda Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun tanık olduğu bir hadiseyi yazmıştım.

“15 Temmuz’dan bu yana benim odama 17 tane başörtülü deist bile değil tanrı tanımaz öğrenci gelip benimle bu konuları konuştular” diyordu hoca.

Ve şu önemli uyarıyı yapıyordu; “Dini temsil makamındaki insanların bu durumu sürdüğü müddetçe 10 yıl sonra neslimiz bizimle kavga edecek. Bu dinin bir faydası olsa babama anneme olurdu diyecekler.”

Nedeni ortada diyordu; “Bugün Türkiye’de Müslümanca inanıyor, Katolikçe düşünüyor ve Protestonca yaşıyoruz.” Yani üç kişilikli bir durum bu.

Eğitim sistemi, emperyalizmin istediği doğrultuda yeni kişilikler imal ettiği ölçüde bu durum değişmeyecektir.

Diğer taraftan gençler, ağabeylerinden güçlü ve nüfuzlu olmayı da öğreniyor. Bunun yegâne yolunun siyasetten geçtiğini pekâlâ öğrendiler artık.

Bu yüzdendir ki güçlü bir siyasi figürle aynı karede yer almak onlar için bulunmaz fırsatların aralandığı bir kapı demek.

Bunu şu ya da bu parti için demiyorum. Hemen hemen hepsi gençlere bu noktada kötü örnek oluyor. Bir parti 1946 yılların kafasıyla kara önlük giyip andımız okumak suretiyle gençlere örnek olduğunu düşünebiliyor mesela!

Bugünlerde muhalif gazeteler; “Uyuşturucu kullanan AKP’li Kürşat’ın yeni görüntüleri ortaya çıktı” şeklinde günde en az üç beş tane haber yapıyor. Mal bulmuş mağribi gibi bu hadiseyi köpürttükçe köpürtüyor ancak bunun sadece AK Parti ile sınırlı olmadığını kendileri de biliyor olmalı.

Siyasetin böyle hadiseler üzerinden beslenmesi ayrıca vahim bir durum. Kaldı ki kim olursa olsun insanların özel hayatı ile yakından ilgilenmek ve bunu kendisine meze yapmak, siyasi şantaja çevirmek klasik bir FETÖ taktiğidir.

Beni asıl ilgilendiren hadise ise -şayet kendisi yazdıysa- Kürşat’ın mektubunda ifade ettiği bir hakikattir. Diyor ki; “Daha fazla nüfuz sahibi olma, olduğundan farklı görünme çabasıyla gücün yanında görünme, hükümetteki güçlü insanlarla fotoğraf vererek kendime yeni kapılar açma düşüncesi beni her gün bir başka yanlışa sürükledi...”

Evet, asıl kafa yorulması gereken husus burasıdır. Bu gençleri güçlü olmanın ve yeni kapılar açmanın yolunun bir fotoğraf karesine girebilmekten geçtiğine inandıran şey nedir?