Gençlik Ve İnanç
İnsanoğlu olarak bir yandan müthiş başarılara imza atasak da öte yandan her daim aciz ve yalnız olduğumuzu hissederiz. Önemsiz endişelerimizi ve hayatın kısalığını, kainatın uçsuz bucaksız sonsuzluğuyla kıyaslar; hayatın manasını, dünyada oluş sebebimizi, nereden gelip nereye gittiğimizi düşünmeye başlarız.
Günümüz üstün teknolojisi maneviyata ihtiyacımızı azaltmamış, aksine bilinmeyenleri daha da artırarak daha çok imana muhtaç olmuşuzdur. Manevi inançları olmayan gençler, hayatların herhangi bir amacı veya anlamı olmadığını düşünebilirler. Böylelikle ya belirsizlik karanlığında kaybolabilir ya da olmadık sapkın bir inanışa bağlanabilirler.
Halbuki maneviyat, hayata derin bir anlam katar. Gencin kafasındaki sorulara cevap verir, onlara bir plan ve yol haritası sunar. Aynı zamanda onlara güven, barış ve kişisel değer hissi verir.
Sonra manevi değerleri ve inançları, olan genç karşılaştığı problem ve rahatsızlıklarla daha kolay baş eder, kendisini daha güçlü hisseder. Yalnız olmadığını, Rabbinin kendisine bir dayanak, sığınak ve emniyet kaynağı olduğunu düşünür. O'nun himayesine girerek rahatlar, moral bulur.
İnanmanın gence verdiği hasletler saymakla bitmez: Helal u2013 haram kaygısı duyar, çevresine, faydalı, aldatmaktan ve yalandan kaçar, dünya hayatının farkında iyi bir kişi olur. Merhamet, aciz ve yoksullara yardım, yaratılanı Yaratandan ötürü sevme onun şiarı olur.
Eğitmen, araştırmacı, psikiyatrist ve Pulitzer Ödülü Harvardlı bir yazar olan Dr. Robert Coles, çocuğun içinde gelişen bir ahlak anlayışı olduğuna dikkat çekiyor:
"Ahlaki bir düzen için duyulan özlemin yaradılıştan (Allah vergisi) olduğuna inanmaya başladım. Bir çocuğun, dünyanın ne olduğu, ne anlama geldiği ve bu hayat hakkında ahlaki bir söylem'e ihtiyaç duyduğunu söyleyebilirim. Bu dünyayı kavrama, onu anlamlı kılma ve bir şekilde hayatı anlamlı bulma isteği, hepimizin içinde var olan bir şeydiru2026 Bu sorular, bir insan olarak tabiatımızla bağlantılıdır."
Bu yüzden çocuklarımızın fıtratında olan ahlaki gelişim sürecini erken yaşlarda yönlendirmemiz ve uygun bir mecraya sokmamız gerekir. Günümüzde delikanlı çevresinden, okul hayatından ve özellikle medyadan karmaşık ve çoğu zaman tehlikeli mesajlar alabilmektedir. Bu bakımdan onlarla manevi ve ahlaki konularda konuşmamızda ve onları dinlememizde fayda vardır.
Gerçekten dünyaya niçin geldiğimizi, kainatta neden bulunduğumuzu ve ölümle nereye gideceğimizi bilmek, bunun şuurunda olmak gencin hayatına anlam katar. Onu daha mutlu, daha huzurlu ve gerek kendisiyle gerek çevresiyle daha barışık bir hale getireceğinden şüphe yoktur.
Yine inanca önem veren ve kendini imanlı gören genç, ahlaki davranışlar sergilemeye ve sosyal hizmet faaliyetlerine katılmaya daha yatkın demektir. Kendine ve çevreye zarar verici davranışlardan da kaçınır. Ayrıca inançlı genç, anne-babasına karşı daha saygılıdır.
Maddeci bir dünyada yaşıyoruz. Her şey mekanikleşti, artık insanlar arası ilişkiler maalesef, genellikle menfaatlere dayanıyor. Bilgimiz fazlalaştıkça, bilgeliğimiz azalıyor. Ekonomik güvenceye kavuştukça canımız daha çok sıkılıyor ve güvensizliğimiz artıyor. Eğlenceye daldıkça daha doyumsuzlaşıyoruz ve hayattan daha az hoşnut kalıyoruz. Şurada biraz rahatlık, orada biraz neşe ararken, hiçbir şeyin kalıcı ve doyurucu olmadığını görüyoruz. Durulmayan bir deniz gibiyiz, arayışımız hep sürüp gidiyor. İnsanlar yalan söylüyor, aldatıyor, çalıyor, öldürüyor ve savaşıyorlar ama kendileri ve ait oldukları topluk için huzur, güvenlik, gönül ferahlığı ve mutluluğu bulamıyorlar.
Kanaatimce, insanın mutlu olabilmesi için kendi hayatının ve dünyanın bir anlamı olduğuna inanması lazım. Eğer hayatımızın ulvi bir gayesi yoksa veya dünyayı boş ve yaşamayı absürd (saçma) kabul ediyorsak bakışlarımız da anlamsı olacaktır.
İşte insanlara her şeyden çok, anlam ve mutluluk veren şey inançtır. Sosyal ve manevi kazandırımları bir yana, din mutluluk kaynağıdır dau2026 Günümüzde dini duyguların zayıfladığını görüyoruz. Böylece dünyaya kötülük tohumları atılmıştır. Dinlerin gerilemesiyle birlikte milyonlarca insan anlam bulmak için başka davalar aramış; şövenist milliyetçilik, ırkçılık, komünizm, nazizm gibi kan ve zulüm saçan ideolojilerin peşinde koşmuşlardır. Hitler, Stalin gibi önderler kitleleri felaketlere sürüklemişlerdir.
Hakikaten mutlu olmak istiyorsak, hem hayatımızın, hem de dünyanın anlamı olduğuna inanmalıyız. İşte hayata anlam verebilmek için de, kainatı inançla algılamak gerekir.
Kendi rızamızla gelmediğimiz dünyadan, kendimizin tayin etmediği bir süre kaldıktan sonra yine rızamızın dışında ayrılırız. Muazzam kainatta toplu iğne başı kadar bile yer işgal etmediğimizi görüyoruz. Dolayısıyla bugün bize her zamankinden daha çok gereken şey, gücü mutlak olan ebedi Yaratıcı'ya inanmanın ve O'na sığınmanın vereceği güvendir. Allah'ın ipine sarıldıkça hem iç huzuru yakalarız, hem de kafamızdaki soruların cevabını buluruz.
İnanmak, kainata bir anlam kazandırmanın yanı sıra insanların hayatına manevi bir yücelik katar, ayrıca hayatın en iyi ve en kötü anlarında en büyük destektir. Şükran duymayı öğretir, ebeveynleri ve çocukları birbirine bağlar, geçmişten kopmamamızı ve geleceğe ümitle bakmamızı sağlar. Yine dini günler ve bayramlar hayatı monotonluktan kurtarır. Bunlar sosyal hayat için de gerekli unsurlardır.
Dünyada her türlü acı ve haksızlıkla karşılaşabilmekteyiz. Bazen adaletsizlik bizzat bize yönelmiş olabilmektedir. Tabii bunu gidermek için elimizden geleni yaparız, yapmalıyız. Ancak birçok defa çaresiz kalırız. İşte böyle durumlarda ızdırabımızı dindiren, bizi rahatlatan da yine inançlarımızdır. İlahi adalete, ahirete ve zerre kötülüğün bile karşılıksız kalmayacağına olan imanımız, yüreğimize biraz olusun su serpecektir. İçinde bulunduğumuzu kaosun mutlaka anlamı olduğunu düşünecek ve "Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler" diyeceğiz.
Bu yüzden gencin mutluluğu ve hayata anlam katması, alkol ve uyuşturucuya karşı korunması, acılar ve ölüm karşısında dayanıklılık kazanması ancak inanca sarılmakla olur.