Gençliğin sosyolojisi mutlaklaştırılmalı mı?
Son dönemlerde dikkat ederseniz bilhassa gençlik ve gençlerle ilgili konuşmalarda “gençler şunlardan şikayet ediyorlar”, “şöyle olmazsa gençlik ateist ve deist olacak”, “gençler gidişattan şikayetçi” türünden ifadeler geçiyor. Bu ifadeleri yakın zamanda daha yoğun dinleyince, hakim söylemin gençliğin şu anda içinde yaşadığı sosyolojiyi mutlaklaştırmak üzerine kurulduğunu gördüm.
Gençlik şu anda önünde iyi
bir dünya ve yaşam olmadığını düşünmektedir. Elbette bu düşüncelerinde önemli
oranda haklıdır. Fakat hemen belirtelim ki, biz de genç iken iyi bir dünya ve
hayat bulmamıştık. Dolayısıyla şikayet etmek yerine iyi bir dünya kurmak için
uğraşacaksınız.
İlerleme fikri insanlara ve
bilhassa gençlerin zihni arkaplanına öyle işlenmiş ki, şu anda her şeyi kolay
elde edeceği bir dünya arıyor. Zahmet etmeden elde etmeyi, her şeyi ayağına
getirtmeyi, kolayca kazanmayı düşünüyor. Yapay zekaya o kadar büyük anlamlar
yüklenmiş ki, artık Tanrı’nın fonksiyonlarını yapay zeka devralmış
görünmektedir.
Öncelikle bu ilerleme
fikrini daha doğrusu ideolojisi ya da mitini kafadan bir silmek lazımdır.
Pandemi süreci göstermiştir ki, insanlık birden hal değiştirebilir. Dünya
bundan sonra krizlerle daha fazla uğraşacak. Dünyanın gidişatı bundan sonra
büyük oranda dünya nüfusunun marabalaşması yönünde ilerlemektedir. Bir ilerleme (!) varsa bu olsa gerektir. Postmodern
küresel sistem dünyanın geleceğinde büyük bir köleleşme ve marabalaşmanın
yolunu döşemektedir. Esasen bunun ciddi olarak başlangıcını yaşamaya başladık
bile.
Gençler dijital aygıtlara,
telefonlara vb. bakarak hayatın da artık belli alt standartlarının oluştuğunu
düşünmektedir. Artık bu dijital çağda onlara göre hem her şey kolay olmalı, hem
de geçmişteki bir takım ilkellikler aşılmış şekilde bir hayat standardı sağlanmalı.
Nitekim gelinen noktada
kitap okumaktan imtina edilmekte, uzun yazı ve kitaplar okunmamakta ve her
şeyin kısa özeti istenmektedir. İşin ilginç tarafı diploma ile tekemmüle
ulaşıldığı ve hikmetin elde edildiği düşünülmektedir. Rahmetli babam ehliyeti
aldığım zaman bana şu cümleyi kurmuştu; “bak mustafa! Arabayı ehliyet
kullanmaz. Sen kullanacaksın. Ehliyet aldım diye kendini şoför zannetme.” Tam
da modernitenin kelime anlamına uygun olarak “hemen” ve şimdi” istenmektedir.
Bu bakış açısı ise onları hayatta daha naif ve kırılgan yapmaktadır.
Ben ortaokuldan itibaren
çalışarak okudum. Muhasebecilik, işçilik ve ürün satışı yaptım. İlahiyat
yıllarında okulla birlikte hafta sonları ve yazları sürekli çalıştım. Ortaokul
yıllarında babam yeni ev yaptırdığı ve borçlandığı için harçlık istemeye bile
utanıyordum. Bugün kütüphanemde bulunan hatırı sayılır sayıdaki kitapların
hepsini kendi gayret ve çalışmalarımla aldım. Yine bir üniversite hocası olarak
hatırı sayılır kitap okudum ancak kendimi hala talebe olarak görüyorum.
Diplomamın ve titrimin beni hikmetli kıldığını hiç düşünmedim. Hayatım boyunca
“hikmet” peşinde koşmak temel şiarımdır.
Şimdi dünya sisteminin
geldiği yer öyle anlaşılıyor ki, devir dijitalizm olsa da ilkel koşullara
çekmiştir. Bazı gençler dünyayı adaletsiz bularak Allah’a küsmektedirler. Dünya
adaletsiz işlemektedir fakat bu “insanların kendi elleriyle işledikleri
yüzündendir.
Böyle bir sosyoloji
karşısında, bu sosyolojiyi mutlaklaştırarak gençlere anahtar teslim bir hayat
sunulması gerektiğini düşünenler var. Evet gençlere daha iyisini sunmak
isterdik; fakat onu orada biz de öyle bulduk. Gençlere düşen hayalini
kurdukları adaletli dünyanın gerçekleşmesi için can hıraş çalışmalarıdır.