Gençlere gerçekleri nasıl anlatacağız?
Ömür dediğimiz ve süresini de sonsuz saydığımız günlerin çoğu gitti. Bu süre içerisinde hatırı sayılır ilmi ve tecrübi bilgilerimiz de birikti şükür. Bizden sonra yaşamaya devam edecek olan günümüz gençleri maalesef birçok alanda lakaydi.
Mesela 27 aralık 1936 da ebedi dünyaya göç eden milli şairimiz Merhum Mehmet Akif’in hayatını son günlerini ve hatta cenazesinde yaşanılan garabetlerden haberdar mısınız diye bir sual eylesek kaç kişi doğru düzgün bir cevap verir?
Bağımsızlığımızın alamet-i farikası olan istiklal marşımızı yazmış, hizmeti karşılığı herhangi bir ücret talep etmemiş ve hatta teklif edilen ücretleri de geri çevirmiş milli şairimiz sırf inancından kaynaklı dik duruşu ile ömrünün son günlerini sefalet ve yokluk içerisinde geçirdiğinden kaç gencimizin haberi var? Doğrusu merak ediyorum.
Merhumun cenazesinde devlet erkanından bir kişinin dahi olmadığından ve kaçak göçek cenazeye katılan bazı insanların da soruşturmaya tabi tutulduğunu söylesem kaç gencimiz acaba der ve küçük dilini yutar.
Rahmetlinin Beyazıt camiinden kaldırılan cenazesini o günün genç üniversite öğrencileri, ebedi istirahatgahı olan Edirnekapı’ya eller üzerinde taşındığından ve tabutunun üzerini süsleyen bayrağın da yine bu gençler tarafından akledildiğini de hatırlatmak isterim.
Otuzlu, kırklı ve hatta ellili yıllarda yaşamış dedelerimizin çektiklerini yazmaya kalksam durumun gerçekten içler acısı ve akla mantığa muğayir garabetlerle dolu olduğu açık seçik görülür. O yıllarda sayısız garabetlere imza atan CHP zihniyetinin mensupları fırsat bulsalar bu günde, dedelerine rahmet okutacak yeni garabetleri elbette vardır ve olacak da. Huylu huyundan can çıkarsa vaz geçer.
Rahmetli büyükbabam o yılların canlı şahidi olarak şapka kanunundan dolayı memleketim Maraş’ta asılarak şehit edilen dedelerimizi anlatır ve anlattıkça da gözlerinden yaşlar dökülürdü.
CHP zihniyeti demek ayrı bir şey, CHP ye oy vermek de ayrı bir şey. İkisini elbette karıştırarak ülkemizin ana muhalefet partisini top yekûn karalayacak değilim.
Amma velakin günümüzde dinazor mesabesinde de olsa, bu köhne zihniyetin virüsünden hastalanmış insanlar hala aramızda dolaşıyor.
Öğrencilik yıllarım İstanbul’da geçti. Gaz tuz yağ kuyruklarını, sabahın erken saatlerinde dondurucu soğukta kuyruk sıralarında geçirdiğim vakitleri benim unutmam için aklımı kaybetmiş olmam gerekir. Çöp dağlarını, lağım kokulu sularını ve kirden pisten pastan geçilmeyen havasını da kimse bana unutturamaz.
Bugün konuşmak eleştirmek hatta yargılamak çok kolay. Nitekim ağzı olan da zaten fütursuzca konuşabiliyor.
Muhalefet etmek de kolay. Acımasız mesnetsiz iz’andan ve akıldan noksan muhalefet edenlerin rezilliklerini hep beraber izliyor ve yarınlarımız için hayıflanıyoruz.
Ancak özellikle son 15-20 yılda ülkemizin nerede ise her alanda aldığı mesafeyi gençlerimizin ellerini başlarının arasında alarak düşünmelerini istiyorum. Hem de çok iyi düşünmeliler.
İki koyunu gütmekten acizler idareyi ele aldıklarında herkesten önce bu gençlik ciyaklar.
Yokluk nedir, susuzluk nedir, özgürlük nedir gibi daha yüzlerce sorunun cevabını yaşayarak almak yerine, kırk elli yıllık tecrübelerime itibar ederek son bir pişmanlık yaşamayın diyorum.
Önümüzdeki bulutlar giderek dağılıyor. Tünelin ucundaki ışık görünür oldu. Ülkemiz üzerinde oynan oyunlar büyük ölçüde bertaraf edildi. Gençler duygularınızla ve duyumlarınızla hareket etmeyin.
Aklınızı kullanın.
Bizi yoktan var eden Rabbimiz kutsal kitabımızda birçok yerde akledenlerden olmamızı ve aklımızı kullanmamızı öğütlüyor.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.
Kahramanmaraş’ımızda kurulan İstiklal Üniversitemize rektör olarak atanan değerli meslektaşım Prof. Dr. Sami Özgül beye yeni görevinde başarılar diler memleketimizde hayırlı hizmetlere vesile olmasını temenni ederim.