Gençler İçin...
Salgın döneminde insanların yanında bulundurması gereken üç şeyden biri nedir diye bir soru ile karşılaşırsam cevabım şu olurdu. Süresi geçmemiş bir edebiyat dergisi... Bu soruya bu şekilde cevap vermem diğer sorulara da nasıl bir cevap vereceğimi ya da verebileceğimi tahmin ediyor olmalısınız.
Mesela gazeteler de salgın dönemlerinde insanın en iyi dostlarıdır. Bu cevaba günümüz internet gençliği başka bir tabirle dijital gençlik mesafeli yaklaşabilir. Çünkü düzenli bir gazete alan, ya da haftada hiç olmazsa birkaç gün gazete alan insan sayısı çok azaldı.
Kütüphanede çalıştığım yıllarda ev hanımları, ellerinde kocalarının gazete kuponlarıyla aldıkları o güzelim ciltli ansiklopedilerle kütüphaneye geliyorlardı. Maydan Larusse’ler, Anna Britanicalar... Efendim hediyemiz olsun, derlerdi. İlk başlarda bu ev hanımlarının okuduğu ansiklopedileri-kitapları başkalarıyla paylaşan insanlar olarak düşünmüştüm. Ne de olsa içten hesaplı biri değildim. Bir Konfüçyüs edası vardı bende ama her sözü söylemek için Konfüçyüs olmamıza da gerek yoktu.
Cümlelerimin dönüp dolaşıp Konfüçyüs’e geleceğini tahmin etmemiştim doğrusu. Bu salgın döneminde Konfüçyüs de nerden çıktı diyebilen çıkabilir elbet. Belki Konfüçyüs’ün salgınla ilgili fikirleri, güzel bilgileri de vardır. Ama fakir bunları maalesef bilmiyor. Bildiği bir şey var. O da Konfüçyüs’ün bilgi üzerine bir aforizması vardı. Hep onu hatırlar ve bilgi ile ilgili bir mesele sözkonusu olsa bu konuda Konfüçyüs şöyle demiş, derim. Peki ne demiş Konfüçyüs bakalım.
“Ben sana bir yumurta versem sen bana bir yumurta versen sende olur bir yumurta bende olur bir yumurta. Ama ben sana bir bilgi versem sen bana bir bilgi versen sende olur iki bilgi. Bende olur iki bilgi.”
Bu sözlerin bir filozofa, bir bilgeye ait olduğunu kalın harflerle yazmalıyız. Anlayan için buna gerek yok ama anlamayanlar için kalın harfler hatta altı çizili kelimelerle bu sözleri yazmalıyız.
Sözü yine gazeteye getirmek istiyorum. Gözümün önünde gazeteyi okuma biçimleri-şekilleri geçiyor. Genelde on altı sayfa olur gazeteler. Gazeteyi sonda okuyanların spora, sondan bir önceki sayfayı okuyanların sanata, kültüre ve edebiyata meraklı olduklarını bilirdik. Üçüncü sayfa haberleri; adi suçlar, kaçakçılar, mahkeme kayıtları vardı. Hele köşe yazıları ve hayranı olduğumuz bir köşe yazarı varsa gazeteyi okuma biçimimiz tamamıyla değişiyordu. Önce ikiye sonra tekrar ikiye, yetmedi yine ikiye katlardık. Tâ kî köşe yazısı sütünü yalnız kalana kadar.
Kendimi bildim bileli gazete okuyorum. Yazılarını okuduğum ve zevk alduğum yazarların yazıları zayi olmasın diye makasla kesmiş ve kullanılmış defterlere güzelce yapıştırıp kendimce köşe- kitap yapmaya çalışırdım. Lise yıllarımda Hasan Pulur’u üniversite yıllarımda İsmet Özel’in, Mustafa Miyasoğlu, Taha Kıvanç, Rasim Özdenören ve diğer bir kaç yazarının köşe yazılarını hâlâ böyle bir defter arasında saklıyorum.
Şimdilerde Yeşilçam filmlerinden esinlenerek gazete okuma hevesim artıyor. Hele Ayhan Işık’ın kahvaltı sonrası bir elinde köpüklü kahvesi diğer elinde bize lazım değil pürosu, sanki gazete okumanın olmazsa olmazlarındandı. O zamanların sosyetesinde bir Ayhan Işık modası hakimdi. Evin reisi, hafta sonu sabahlıklarıyla (röpteşambır) uzun uzun gazete okur, sonra kendisiyle ilgili bir habere denk gelir ve kahvesini hızlı hızlı yudumlayarak yerinde kalkardı. Sahne burada biterdi.
Gerçek hayatta gazeteyi okuyan başkaları da vardı. Annelerimiz de gazete okumaya meraklıydı. Ama ençok bulmaca sayfasını severdi. Bulmaca sayfasındaki bulmacalar, onlar için bir bilgi fışkırması oluyordu. Gazetenin-gazetelerin bulmacaları onlardan sorulurdu.
Gazetedeki bulmaca sayfasıyla ilgili kıymetli bir dostumun şu hatırası vardı. Okulun birinde sınıftaki tarih dersinde hoca, “Mısır’ın güneş ve su tanrıçasını sorar. Bir öğrenci hemen elini kaldırır ve cevap verir: “Amonra”
Öğretmen, bu cevaba sevinir fakat sınıfta sadece bir öğrencinin vermiş olduğu bu cevap karşısında üzülmüştür. Öğrencilere nasihat babında “bakın çocuklar, bu arkadaşımız gibi siz de kitap okuyun, bilgilerinizi tazeleyin, der.” Cevabı veren öğrenci de “yok hocam ben bu bilgiyi annemden öğrendim, kendisi bulmaca çözerken söylemişti. Ben de kulak misafiri olmuştum, der....Bitti.
Twitter: @eyyupazlal