Gençler hep yanınızda olur!..
Öncelikle “genç”
ne demek, ona bakalım:
UNESCO “15-25
arası” diyor ama, bu çok gerilerde kalmış bir hesap.
Dünya Sağlık Örgütü, gençlik yaşını 65’e kadar
yükseltmiş, bu da gerçekçi değil.
Bunun herkesin kabulleneceği bir ölçütü yok.
Onun için, ben de pekâla kendimce “gençlik” sınırı çizebilirim.
Bizim küçüklüğümüzde, 40’lı yaşlardaki
büyükannelerin, büyükbabaların sayısı hiç de az değildi.
Günümüzün genç vatan evlâtları, ilk
evliliklerini ortalama 30 yaş civarında yapabiliyorlar!..
Bu durumda, 30, hayli genç bir yaş oluyor,
40’lar ise “ileri gençlik” dönemi…
İşe “politika” penceresinden bakacak olursak..
Bundan yaklaşık yirmi yıl evvel yapılan
seçimde, ilk oylarını kullanan vatan evlâtları şimdilerin “ileri gençlik”
döneminde.
Ve bu memleketin gençleri, “kahir ekseriyeti” oluşturuyor.
Ülkemiz için “hayati” öneme sahip olduğu
bilinen ve “en geç” 2023 yılında yapılacak olan seçimlerin sonuçlarını da çok
büyük ölçüde bu “kahir ekseriyet”
belirleyecek.
Onun için, çeşitli “ittifak modelleri” üzerine
kafa yorduğumuz şu günlerde…
“Gençlerle
ittifak” meselesi her siyasi
oluşum için “hayati” önemde.
Bir kitlenin desteğini almak istiyorsanız, o
kitleyi çok iyi tanıyacaksınız.
Beklentilerini göz önünde bulunduracaksınız.
Son yıllarda, “gençliği” yakından tanımama
yardımcı olacak nice faaliyet içinde oldum.
Bu yaşta üniversite talebesi olmak, az şey mi?
Sosyal medya fenomeni gençlerden bazılarıyla
birebir, bazılarıyla da toplu olarak sohbet etme imkânlarını oluşturdum.
Çok dinledim, az konuştum.
*
Bunlardan bir bölümünü de, zaman zaman siz
kıymetli okuyucularımla paylaştım.
Efendim…
Meseleye, “politika
tarafından” bakacak olursak…
Gençlerin büyük bir bölümünün, “ideolojik” kalıpların çok ötesine
geçtiklerini ifade ederiz…
Bizler, genellikle “yüksek politika” takılıyor…
Kendi gündemimizle, ya da balon gündemlerle “vakit” öldürüyoruz ama…
Gençler, hayatın tam içinde.
Bizim neler çektiğimizi çok iyi biliyorlar ve
bunlara kendi dertlerini de ekliyorlar.
Kimse zannetmesin ki, gençlerimiz umursamaz
hale gelmiştir!
Kimse zannetmesin ki, gençlerimiz “dün neler
yaşandığını bilmedikleri için” bugün hakkında doğru dürüst kanaat sahibi
değildir!..
Kimse zannetmesin ki, gençlerimiz “sadece yıkmayı bilir”, “yapmayı nereden
bilir!”
Sadece “tüketmeyi” bilir, “üretmeyi” ne bilir!.
“Eskimiş
kalıplarla” düşündüğünüzde, böyle
bir manzara görüyorsunuz.
Yakından tanıdığınızda ise, bambaşka bir
gençlik çıkıyor karşınıza.
Sorumsuz bir gençlik değil, hayır!..
Nice nice genç, “Aileme yük olmaktan kurtulsam!” arayışında.
Çok sorumsuzmuş gibi görünen birçok genç,
“Babam emekli, maaşı belli. Bir de bana para gönderiyor!” diyerek benden “iş bulmam için” aracı olmamı
istemiştir.
Tabii…
“Ama
bak abi, hakkım olmayan bir işi istemem. Eğer o işi yapabileceksem, hak
ediyorsam isterim!” diye eklemeyi de ihmal
etmeden.
Gençlerimizin kahir ekseriyeti, “ailesini geçindirebileceği” bir işe
kavuşabilmek için hesaplar yapıyor.
“Dedelerinin,
babalarının emeklerinin geçmişte nerelerde, nasıl sömürüldüklerini” çok iyi bildikleri için de…
“Emek
sömürüsü yapmayacak” yerlerde çalışmak
istiyor.
Hatta, mümkünse kendi işini kurmak…
Ve, yanında çalışanlara “adil” davranacağı ortamları oluşturmak.
Tabii bir de gerçekler var…
Hayat şartları…
Gençlerin çoğu, “piyasadan” ümit kesip, “devlete
kapak atmayı” hedefliyor.
Buna da, “hedef
küçültmek” diyor.
Sistemini oturtmuş ülkelerde, “devlete kapak atmayı” hedefleyen çok
sayıda genç göremezsiniz.
Oralarda, özelde olsun, devlette olsun, iş
hayatının katı kuralları vardır.
Bizde ise, “garanti iş, garanti maaş, hakkın belli, hukukun belli!” diyerek “devlet kapısına” yönelir kahir
ekseriyet.
Gençlerin bu durumdan memnun oldukları
zannedilmesin.
Kahir ekseriyeti, hedef büyütmek istiyor ama…
Hayat şartları işte.
*
Evlâtlarımızın, kardeşlerimizin çoğunda“umursamaz” tavırlar görebilirsiniz…
Bu sizi yanıltmasın…
Aslında, tepki göstermiş oluyorlar bu
halleriyle bize…
İnsanların üzerlerine üzerlerine giderseniz, her
yaptıklarınızı kendi ölçülürinizle kıymetlendirip, yargılarsanız…
Tepki alırsınız!..
Maksadınız, bağcı dövmek değil de üzüm yemek
olduğu için…
Gençleri anlamaya, mesajlarınızı bu bilinçle
vermeye gayret edeceksiniz…
Bunun yollarını ya bulacak, ya bulacaksınız!..
Gençler, öncelikle “tutarlılık” istiyor.
İdeolojiler, kavramlar üzerinden değil…
“Tavırlar” üzerinden düşünüyor.
Dil lisanından çok, hâl lisanını istiyor.
Sözlerle tavırlar arasında büyük farklar
gördüğünde de uzaklaşıveriyor!..
Aradığını hiçbir yerde bulamayacak olursa,
etrafındakilerle birlikte “mağara”lara çekiliyor.
Dünyasını bizlere kapatıyor!..
Platon’un mağara alegorisini bilirsiniz…
Bilmeseniz de bulabilirsiniz.
*
Genç kuşaklar bizim kuşaklardan çok daha
gerçekçi.
“internetin
pençesindeki gençlik” yollu şikâyet cümleleri,
meselenin sadece bir yüzünü anlatıyor.
Öbür yüzde ise, dünyanın her yerindeki her
türlü gelişmeyi anında anında öğrenen, kıtaları, okyanusları birkaç tıkla aşan
bir “gençlik resmi” var.
Onlara “salt
eskinin söylemleriyle” ulaşamazsınız.
Onlar, kendilerine “saygı” duyduğunuzu, “anlayışla”
yaklaştığınızı gördüklerinde…
“Amca,
sen yorulma, ben taşırım!” diyorlar!..
Amca sen çok yoruldun.
Ben buradayım.
Kendini sakın “yalnız” hissetme.
Ben yanındayım!..