Gençler Bilseydi, Yaşlılar Yapabilseydi!
Mutluluk bulaşıcıdır. Lakin şikayet de aynı mahiyette bir duygudur. En çok bizi zorda bırakan duygu ise yetersizliğimizdir. Yetersizliğimizi hiçbir zaman da bilmek istemeyişimizdir.
Hayat, ömür-imkan-iktidar saç ayağı üzerinde ezel çizgisinin
bilmediğimiz yerinde başlar ebed çizgisinin idrak edemeyeceğimiz sonsuzluğuna
doğru ilerler. İnsan sonlu başlangıçlardan sonsuz ufuklara doğru yol alırken
ekseriyetle üç halin arasında gider gelir.
Başlangıçta ömrü ve imkânı var fakat olanları anlamaya,
her halin zevkini yaşamaya iktidarı yoktur. Çocukluk devresinin bu masum hali
her çocuk için aynıdır. Sadece nesnelerin rengi, coğrafyaların şekli değişir.
Bu devre insanlığın oyun devresidir.
Gelecek burada dokunurken çocuk için her şey oyun ve oynaştan ibarettir.
Sonra ömrün ve iktidarın olanca heyecanıyla yaşandığı
devre gelir. İnsan her işle uğraşmak ister. Bilmeden her şeye teşebbüs eder.
Tecrübenin en büyük sermaye olduğunu unutur. Olmayacak şeylerin dahi ihtimal
dairesinde olabileceğini düşünür. Atılımlarının his ve hevesle olduğunu bir an
unutur ve geleceği ıskalar. Çünkü elinde saç ayağından sadece ömrü ve iktidarı
var lakin imkanı yoktur. Bu devre de insanlığın uğraş devresidir. Bilmese de her şeyle uğraşmak ister. Bundandır ki
tecrübe(li)lerden istifade etme yerine kendi ömür ve iktidar tanım aralığını
saplanır kalır.
İnsanın son evresi ise oyalanmadır. Ömrü ve imkanı istenen düzeydedir ama iktidarı elden
gitmiştir. Artık ne denetlenemeyen arzuları ne de ayağı yere basmayan hayalleri
vardır. Gece uykuların lezzet vermediği gündüz de lezzetlerin acılaştığı
vakittir. Belki çok şey biliyordur ama yapamıyordur. Hep gençliğine öykünecek yaptıkları/yapamadıklarını
ah ve oh nidalarıyla terennüm edecektir. Artık yeni bir tanım aralığındadır ve
yapabilecekleri sınırlıdır. Gençliğin bilmesini istediği çok şeyler olduğunu
bilir ama yapamaz.
İşte insan oyun devresinden nasıl çıktığını bilmeden
uğraş devresinde görür kendini.
Uğraş devresinin isyan ve ihsanlarına doymadan bir anda
oyalanma devresinde oturuverdiğini anlamaya başlar.
Oyalanma devresinde ise fazla kalmak istemese de ne kadar
kalacağını bilemeyişin sıkıntılarıyla bir bir elinde olanları terk etmeye
başlar. En çok da aşk veya haz arasında
kalışın ıstıraplarını hatırlar.
Bilmez ki çocukluk arzularının
tatmin edilmesi değildir ki aşk. Ta ki bir bedensel doyurulma olsun. Veya kısa
süre sonra ondan bıkılsın. Sıkıldım veya usandım diyerek bitirilsin.
Aşkı buldum deyip de sevinenler bir müddet sonra bitti
deyip ayrılanlar daha sonra da onu tekrar buldum diyerek etrafta dolaşanlar
var! Bu gezegendeki en zavallı ve yalancı mahluklardır onlar.
Aşk; aranmakla bulunan, bulununca da bıkılan bir şey
değildir ki.
Aşk; bittiğine inandığımız, sonunu bulduğumuz şey değil
ki.
Aşk; tekrar tekrar bulup da tekrar tekrar kaybettiğimiz
şey değil ki.
Aşk; bakmaktan usandığımız veya bakmaya doyamadığımız
şeylerin bileşeni değil ki.
Aşk; evlendiğimizde biten evlenmediğimizde sürekli
başımızı döndüren bir şey değil ki.
Aşk; fark etmektir ve terk et(me)mektir.
Aşk; bizde olmayanı karşımızda bulduğumuz onu kaybetmek
istemediğimiz şeydir.
Aşk; bizde olup da karşıda bulduğumuz ve onda
kaybolduğumuz şeydir.
Aşk, alemde var olan her şeydeki hareket etme ve bir
arada durdurma kayyum değerinin ta kendisidir.
Aşk, sadece tespihin tanelerini bir arada tutan ip değil
aynı zamanda o tanelerin atom ve atom altı parçacıklarını da bir arada tutan
kayyum değerdir.
Aşk, kusuru değil güzelliği fark etme ve o güzelliğin
kendinde varlığını yaşayacakmış gibi hareket etmektir.
Aşk, her türlü noksanlığı fark etse de terk etmemektir.
Aşk, yaşlanan bedenin yaşlanmayan ruhu demektir.
Aşk, insanı oyundan uğraşa oradan da oyalanmaya geçerken
…