Gemileri yakmak ve eşleri fethetmek!
Hak Teala’nın kadını toprak olarak nitelemesi aklıma Endülüs’ün fethini getirdi. Kararlılığın ve hayalin önünde kim durabilirdi ki? Önünde fetih edilmeyi bekleyen bereketli topraklar ve gönüller, arkada ise dev dalgaların olduğu ölüm vardı.
Gemileri yakarak sadece önünü gösteren komutan, tarihin belki de en önemli mesajını bize bırakmıştı. Arkaya gidiş ihtimali kaldırılmadan evlilik akabinde fetih edilecek tek toprak olarak eşini görmeyenin zaferi yani mutluluğu elde edemeyeceğiydi. Bu da ancak kararlılık, azim ve hayallerle olacaktı.
Bir yastıkta sağlıkta ve hastalıkta, iyi günde ve kötü günde beraber olup mutlu olmak için kurulan evlilikler, Endülüs’ün gibi kültürün merkezi olup insanlığa örnek olabilirdi.
Endülüs fatihi Tarık Bin Ziyad gemilerle İspanya’ya geçtiğinde askerlerine şöyle hitap etmişti:
“Gaziler! Biz öyle bir yerdeyiz ki, önümüzde düşman, arkamızda deniz var. İleri gitmekten çekinmeyiniz. Çünkü ileride başarı ve ganimet ihtimali var.
Fakat geri dönmekten korkun. Çünkü geride denize dökülmekten, onda boğulmaktan başka sonuç yok. Yokluğa dalmak veya nimetlere dalmak sizin elinizdedir.
Gayretli ve yiğit olun. Görevinizi gözetin. Barışta da savaşta da Allah’a bağlı kalın. Hücum ederseniz yenersiniz. Kaçarsanız yenilirsiniz. Ölümden korkanlar kaçmasınlar. Çünkü kaçarsa öleceğinden şüphe yoktur.”
Bu sözlerin sahibi olan komutan askerlere ve tarihten bizlere ancak gözlerini ileriye dikenlerin, korkularının üzerine gidenlerin, her şeye rağmen başaracağım, gönlünü fethedeceğim diyenlerin zaferi göreceklerini, mutlu olacaklarını göstermişti.
Arkadaki bütün çıkışları kapatanlar yani başka bir kadın ya da erkeğe bakmaktan haya duyanlar, önündeki eşi, işi ve aşında daha başarılı olurlar. Evlerini Endülüs gibi kültürün merkezi haline getirebilirler.
Muhtaç olduğumuz kudret azmimiz, hedefimiz, doğru hareket etmemiz, geçmişten ders almamız, geleceğe ümitle bakabilmemiz, tekrarı olmayan hayatımızın dizginlerini kimsenin eline bırakmadan hedef belirlememizle olacaktır.
Unutulmamalıdır ki hedefsiz gemiye hiç bir rüzgâr yardım etmez. Hedefini belirlemeyenler; elindeki güzelliklere karşı kör ve sağır olanlar, seçiminin sorumluluğunu üstlenmeyenlerdir. İçinde bulunduğu nimetleri görmeyenler, imkanlarının farkında olmayanlardır.
Toprağı fethetmek akabinde iyi yönetimi zorunlu kılar. Zira adil olunmayan toplumlarda isyan söz konudur. Ünlü düşünür Mantaigne “ Aileyi yönetmek devleti yönetmekten zordur” der.
Devletin asli görevi can, mal, nesil, akıl ve inanç güvenliği ile içinde bulunan tabiinin özgür olabilmesidir. Özgürlüğün olmadığı her yerde esaret vardır. Esir insan da ne mutlu olur ne de mutlu edebilir.
İslam aile modelinde Nisa suresinin 34. ayeti ile adaleti tesis edecek makam “erkek” olarak belirlenmiş, bunu da beylerin mallarından harcama yapmalarına bağlamıştır. Koruması altına aldığı eşininde buna karşılık öncelikle Allah’a itaat etmesi ve kendi nefsini koruması istenmiştir.
Adaletin hakim olmadığı her yer isyanın arttığı, kaosun olduğu ortamlardır. Yaşanan olumsuzluklar insanı daha çok yanlış yapmaya itmektedir. Af edilmeyen ve devam eden hatalar telafisi zor durumlar yaşatmaktadır. İsyanları arttırmakta, düzeni bozmaktadır.
Hz. Muhammed (a.s.) “Bir kavmin başı, efendisi onlara hizmet edendir.” buyurarak ne kadar hizmet ediliyorsa, görevlerini ne kadar iyi yapılıyorsa evinin efendisi olmayı hak edeceğini dile getirmiştir.
“Cennet anaların ayakları altındadır” meşhur hadisiyle, Rabb-ul Aleminin lütfuna mazhar olan hanımlar da, cennet gibi bir nimetin ayaklarının altına serilmesine layık olacak hal ve hareketlerde bulunmalı, ırzını ve namusunu koruyarak, eşini her yönden destek olmalıdır.
Hasılı kelam; evlilik bir geçinme sanatıdır. Evlilik hakkında genel bilgiler öğrenilmeli ve gerekenler yapılmalı, arkadaki bütün gemiler yakılmalıdır ki öndeki verimli toprak olan eşler fetih edilebilsin...