Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
35.99
Gram Altın
3008.20
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Kasım 2020

Gemi su almaya çoktan başladı

Çin'in yükselişini sağlayan temel faktör, AMERİKALI KÜRESEL şirketlerdir. Devasa ekonomik güce sahip bu şirketlerin üretim kabiliyeti, iş bilgisi ve teknolojisi Çin’in maliyet imkânlarıyla birleşince, mevcut sonuca ulaşıldığı aşikâr… Böylelikle Amerikan ekonomisinin büyük bir bölümü Çin'e yönelmeye başlarken, Çin'in tahmin edilenden daha hızlı ilerlediği muhakkak. Nihayetinde de Amerika ihracatçı bir ülkeden, dışarıdan mal alan, karşılığında da borçlanan bir ülke durumuna düştü. Bu elbette ÇİN için POZİTİF, Amerika içinse NEGATİF bir pozisyonu ihtiva etti. Öyle ki küresel şirketler Amerika’yı terk edince, istihdam kaybı, vergi gelirlerindeki düşüş, sosyal hizmetlerdeki aksaklıklar vb. olumsuzluklar, beraberinde büyüme hacminin gerilemesini sağladı. Gerçi çareyi para basmakta aradılar belki ama bu GEÇİCİ ÖNLEM, hiçbir yaraya derman olamadı.

Artık Amerika adına tek seçenek vardı. Bu da söz konusu şirketlerin, bir şekilde tekrar GERİ DÖNMESİNDEN başkası değildi. O yüzden Küreselci Çin’in ÖRSELENMESİ, birinci öncelikleri haline geldi. En basiti Trump’un seçimler öncesi; "ÇİN BENİM TEKRAR BAŞKAN OLMAMI İSTEMİYOR" beyanı ve Covid-19’un müsebbibi olarak Çin’i göstermesi, bu minvalde örnek teşkil etti. 2019 NATO Bildirgesinde Pekin’in hedef gösterilmesi, bazı Çinli şirketlere yapılan çeşitli baskılar, konsolosluk kapatmalar ve ekonomik yaptırımları ise saymıyorum daha.

Fakat değindiklerimizden hiç biri, Çin’in tedarikçi ENERJİ HAVZALARINI baltalamak ve İPEK YOLU PROJESİNİN geçtiği bölgelere yeltenmek kadar önem arz etmedi. Zira petrol ve gazı şayet kontrol edebilirlerse, Çin'i ve işbirliği içerisindeki ülkeleri zayıflatacak, İpek Yolu'nu da kendi güdümleri altına alacakları sır değildi. Nitekim Amerika’nın EMPERYAL GÜÇ olarak devam etmesi de, bir nevi buna bağlıydı. O vakit kendilerinin sözünü dinlemeyecek hiçbir küresel şirket kalmayacak, dolayısıyla da doların rezerv para statüsünü korumuş olacaklardı.

İşte bu ikliminde, Amerika kritik bir seçime gitti geçtiğimiz hafta. Kendini “sol” ideolojide gören bir partinin, muhafazakâr bir yaklaşım belirlemesi her ne kadar ironik olsa da, Demokratların bu seçimlerde “statükocu” bir propaganda sergiledikleri net. Yani bu durumda Biden’ın, ABD’yi kuran Cumhuriyetçi değerlere yaslandığını söylersek yanılmamış oluruz. Lakin yine de Biden’in küreselcilerden aldığı sınırsız destek, ULUSLARÜSTÜ YAPILARIN HEM DÜNYA FİNANSAL GÜÇLERİNİ, HEM ÇİN’İ, HEM DE ABD-AB DOSTLUĞUNU TAHKİM EDECEĞİ BİR SİYASETİN İZLENİMİNİ VERMEKTE. Buna karşılık muhafazakâr-dinsel temelli ve “sağ” değerleri savunan Cumhuriyetçilerin, seçimlerde Trump üzerinden “DEVRİMCİ” bir takım hedefleri temsil ettiğini gördük. Ekonomiyi ayağa kaldırmaktan tutun da, Doları altın disiplinine sokarak, KÜRESELCİ ETKİNİN ZAYIFLADIĞI bir Amerika tasarladıkları ayan beyan ortada. Bunun için Trump’un sadece BM'de sarf ettiği; “KÜRESELLEŞMENİN SONUNA GELDİK…” ifadelerine bakmak yeterlidir kanaatindeyim.

Gelinen aşamada toparlarsak; seçimleri Biden’ın kazandığı ilan edildi malumunuz üzere. Ama Trump’un itirazları ve sunduğu deliller, yenilir yutulur cinsten sayılmaz. Sokakları sorarsanız, barut fıçısı… Kim bilir bu hengâmenin sonu, YÜKSEK MAHKEMEDE nihayete erebilir... Yüksek Mahkemede ise Trump’un SON ATAMALARINDAN, komplo teorileri yazılmaya başladı bile. Buraya kadar tamam… Fakat mevcut süreçte, herkesin unuttuğu iki husus dikkat çekici geliyor bana. Bunlardan ilki; iki partinin de, Amerikan elitlerinin kontrolü altında olduğu; diğeri de Amerikan ‘DEVLET MEKANİZMASININ”, şartlar değiştiğinde de işlediğinden ibarettir. Yani daha evvel de belirttiğim gibi USULLERİ FARKLI seyretse de, kim seçilirse seçilsin ne “PKK/PYD’ meselesi, ne İsrail düşüncesi, ne de Akdeniz ideallerinde, her hangi bir sapma beklemek imkânsız.

Peki, ya bizim için…? Türkiye aleyhinde açıklamalar yapan, Biden kesinleşirse ne olacak? Ne olmasını bekliyorsunuz ki? İktidar partisinin içinden, iki parti çıkmasını mı? Erdoğan karşısında, tüm muhalefetin birleşmesini mi? Yahut ekonomik baskı mı? Komik olmayın… Bunları yaşamadık mı zaten… El-hak nicelerini yaşadık… O zaman söyleyeyim; Biden koltuğa oturursa eğer, bazı konularda GERİ ADIM ATMASA DA, Türkiye ve Sn. Erdoğan ile çalışarak, dengeyi aramak zorunda olduğu açık. Kaldı ki hedeflerine ulaşmaları için, ANKARA ile İYİ İLİŞİKLER geliştirmesi şart. Yoksa kaybeden en fazla kendileri olacaktır. Asıl siz Amerika bu trajik durumdan çıkabilecek mi, gücünü artırabilecek mi, içerideki kutuplaşmayı önleyebilecek mi ona bakın... Zira GEMİNİN ÇOKTAN SU ALMAYA başladığını, kim inkâr edebilir ki?