Gelinebilecek nokta
Asgari geçim ücreti olarak belirtilen asgari ücrette sadece en
temel gıda harcamaları hesaplanıyor yani kira, elektrik, su,
doğal gaz (ısınma), telefon, internet, giyim kuşam, sağlık, eğitim gibi
diğer temel harcama kalemlerinin hiçbirisi bu hesaba katılmıyor.
5 bin 500 TL olarak güncellenene asgari ücretin yanında
dört kişilik bir ailenin sadece açlık sınırının 6 bin 300 TL dolayında
olduğu birçok muhatap tarafından açıklandı.
Toplumun yüzde 50’den fazlasının asgari ücretle geçimini sağladığı, işsizlik
oranlarının da hâlâ yüzde 10’un üzerinde olduğu gerçeğine bakarsak
birçok dört kişilik ailenin sadece 5 bin 500 TL ile geçinmek zorunda olduğu
gerçeğini görürüz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın enflasyonda kalıcı düşüş için 2023’ün
Şubat, Mart aylarını işaret etmesi bugünü kurtaramayan insanlar için
epey uzak bir tarih olarak duruyor.
Bu insanların geçimlerini sağlamak için tüketici kredisi ve kredi
kartı ile yaptığı borçlanma zaten hane halkı
borçluluk oranlarına yansıyor.
Kredi kartlarında asgari ödeme tutarının 25 bin lira üstü için yüzde 20’den
yüzde 40’a çıkarılması da bunlara başka bir darbe oldu.
İnsanların çalışması, iş sahibi olması, bulduğu işle de insani bir geçimi
sağlaması çok önemli...
100 yıllık bir devletin bunu yapacak gücü elbette var.
Burada mesele neden yapmadığının topluma da açıklanmaması...
Kabul edilebilir açıklamalarla savaşa dahi girecek bir milletin anlamadığı
bir durumla açlığın altına mahkum edilmesi birçok soruna sebebiyet veriyor.
Parasal genişleme ile ekonomiyi büyütme 1400'lü yıllardan bu yana
Avrupa’nın merkantilist sistem ile uyguladığı bir yöntem
aslında...
Ama bunun üretim araçlarını büyütme ayağı
gerçekleşmezse parasal genişleme sadece enflasyon ile alım gücünün
düşmesine neden olur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mart, Şubat aylarını
işaret etmesi Türkiye’nin üretim gücünün artarak malların enflasyonunda
bir düşüş olacağı beklentisine dayanıyor.
Bunu başarabilmek tabii ki mümkün.
Ama bu kadar kısa zamanda çok programlı ve toplumun
tamamının katıldığı bir şekilde böyle bir başarı elde edilebilir.
Gelinen noktada ekonomi politikalarına yönelik ortak bir destek olmadığı
açıkça görülüyor.
Muhalefet kesiminin gerek Merkez Bankası gerek ise ticarete ilişkin
politikalarında iktidarı eleştiren tutumlarına seçmenlerin de destek vermesi,
toplumun genelini anlaşılır bir ekonomi politikasının olmadığı düşüncesine
yönlendiriyor.
Tek başına verilen kararlarla, toplumun desteğini almak zorunda olmadan
Şubat, Mart ayına hedefleme yapmak gerçekten uzaklaşmak anlamına gelebilir.
İnsanların mevcut yaşadığı zorluğu bir anda düzeltemeyebilirsiniz.
Şu an cebe para koysanız bile fazladan domates, biber,
salatalık vs. üretemezsiniz.
Tarımsal üretim büyük ölçüde planlama gerektiriyor.
Bunu başarabilmek için de çok sistemli adımlar atılması
gerekiyor.
Türkiye’nin girdiği yolda üretim araçlarının arttığı
açıkça görülüyor
Bunu sadece haziran ayı ihracat rakamının geçen yıla göre
yüzde 18,5 artış kaydederek 23,4 milyar dolara ulaşmasından anlıyoruz.
Yalnız dünyanın en ucuz şehri sıralamasında İstanbul ve Ankara’nın
bir numaraya geldiği bir ekonomik düzene geldik.
Bu kadar ucuz mala olan ilginin azalma ihtimali olmadığı için ülke içinde
artacak üretim gücünün ülke içine değil de ülke dışına çalışacağı ve ülke
içindeki enflasyonu da çok fazla değiştirmeyeceği dikkate alınması gereken bir
sonuç olacak.
Bunu aşabilmek için yeni regülasyonlar getirilebilir.
Ama piyasaya yapılan her müdahale yabancı yatırımcı için uzaklaştırıcı
bir adım olur.
Yastık altını sisteme katamayan ve tasarruf üretemeyen bir
ekonominin büyüme için ihtiyaç duyduğu sermayenin girişi daha
da zorlaşacaktır.
2023’ün ilk aylarında ortaya koyulan hedeflere ulaşmanın zorluğu bir an
önce görülmeli ve geleceği kurtarmanın yolunun bugünü
kurtarmaktan geçtiği anlaşılmalı.
Aksi takdirde birkaç süslü cümle kuranların öngörüsüzlüğüne kurban
edilen bir seçim ile karşılaşılabilir.
Sorunlar belli ve çözümleri de çok basit.
İstikrarın her zaman ekonomide çözüm demek olduğunu en iyi bilen Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın önüne konulan tabloları bağımsız kişilere
denetletmesinde fayda var.
Zira sözü edilen ihracata bağlı büyümenin 13 milyar
dolarının ara mal, 8 milyar dolarının tüketim malları 2,4
milyar dolarının sermaye malları kalemlerinden oluşması
tabloyu ayan beyan ortaya koyuyor.
Ara malı satışındaki geliri tüketim mallarına kaydırmadığımız yani marka
üreterek asıl parayı almadığı sürece İtalya, Fransa, Almanya’nın
markalarına işçilik yapmaktan başka bir noktaya gelemeyiz.