GELENEĞİMİZDE AKIL HASTALARINA BAKIŞ
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve Türk Felsefe Derneği tarafından 13-15 Kasım tarihlerinde Ankara'da düzenlenen Felsefe Şurası tan bir beyin fırtınası içinde geçti. Önemli konuşmacılar vardı ve ilginç, ufuk açıcı bildiriler sundular. Bu Şura'da ben de, "Geleneğimizde Akıl Hastalığına Yaklaşım" konulu bildiri sundum. Bu bildirinin bazı bölümlerini paylaşmak istiyorum:
u00b7 Orta Çağ Avrupası'nda delilere "İçine şeytan girmiş, cadı" gibi değerlendirmelerle, "Onlardan kurtulmak için yakılmaları gerekir" hükmü verilmiş. Pek çok kişi şüphe ile yakılır veya işkencelere tabi tutulurken İslam toplumlarında ise deliler saygı ve ilgi görmüştür.
u00b7 İslam toplumu Batı toplumlarına göre sıra dışı davranışın yorumuna daha geniş alan ve hasta olan ama saldırgan olmayan kişiye daha fazla özgürlük vermiştir.
u00b7 Delilik bazen iyileştirilmesi, bazen tedavi edilmesi gerekmeyen bir durum olarak ele alınmıştır.
u00b7 Mecnun Allah'a yakın bir kimsedir, Allah dostudur.
u00b7 Türk-İslam Dünyası'nda akıl hastaları koruma altına alınmış, imkanı olanlar onlara yardımda ve şefkatte adeta yarışmışlardır.
u00b7 Bu bakış açısını Kur'an-ı Kerim'de Nisa Suresi 5. Ayeti kazandırmıştır(mealen):
"Allah'ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı akılsızlara vermeyin, kendilerini bunların geliriyle rızıklandırıp giydirin ve güzel sözleri onlara söyleyin."
u00b7 1789 yılında İstanbul tımarhanelerini gezen J. Howard, Türklerin akıl hastalarına daha insani ve yayınlarıyla Avrupa'yı uyarmıştır.
u00b7 Türk-İslam Dünyası'nda cin çarpması sonucu meydana geldiğine inanılan akıl hastaları, kapalı yerlerde korunması ve tedavisi uygun görülürken; zararsızları, hezeyanları, cezbeye tutulmuşların sayıklamaları halk nazarında, ilahi ilhama mazhar oldukları düşüncesiyle, Allah'ın sevgili kulları, veli kabul edilerek saygı görmüşlerdir.
u00b7 Böylelerine deli demekten kaçınılarak mecnun, şeyda, divane gibi kelimelerle anılmışlardır. Bu anlayışın sonucu çok ağır durumda olanların dışında akıl hastaları hür ve rahat bir ortamda yaşamışlardır.
u00b7 Kutadgu Bilig'de (Yusuf Has Hacip, X. Asır) geçen şu hükümler bugün de adli psikiyatrinin prensipleridir:
"Eğer deli, bir adamı vurup öldürürse o deliye ölüm cezası yoktur, kısas yapılmaz."
"Niçin dersen, o akılsızdır, akılsız adamlar ne mükafat görür ne de cezau2026"
u00b7 Er Razi (IX. Yüzyıl), akıl hastalarına "Rıfk ile, mülayemetle muamele edilmesi" gerektiğini ifade etmiştir.
u00b7 Kanuni Sultan Süleyman zamanında ülkemize gelen H. Dernschwan'ı en çok şaşırtan yarı çıplak dolaşan delilerin veli olarak kabul edilmesi olmuştur.
Daha sonraki yazımda bu konuya devam edeceğim.