Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.63
Gram Altın
2976.85
BIST 100
9949.01
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Ağustos 2019

Gelen gideni aratır

Her insan elbette aile olmak için evlenir. En büyük hayaller; birbirlerine sevgi dolu gözlerle bakmak, beraber el ele ortak meyveleri olan evlatları ile emin adımlarla ilerlemek, sağlıklı mutlu huzur dolu bir hayat yaşamak en büyük arzulardır.

Lakin çoğu zaman evdeki hesap çarşıya uymamaktadır. Zira hesaplar çoğunlukla tek taraflı yapılmaktadır. Ne kadar kendi isteği ve beklentileri varsa, diğer tarafında başka arzu ve beklentileri de vardır. Ne hikmetse bunlar çoğunlukla hesabın içine katılmamaktadır.

Aile olmak, bir devlet olmaktır. Koca bir devleti yönetmek ile küçük bir aileyi yönetmek arasında pek fark yoktur. Ehliyet ve liyakat sahibi bireylerin kurdukları aile ya da devletlerde elbette adalet hakim olacaktır. Adaletin olduğu her yerde de sükûnet hakimdir.

Evliliği meveddet ve merhamet ikilemi üzerine bina eden Rahman, evlerdeki sakinliği, kaynaşmayı, muhabbeti hasılı evdeki huzuru vereceğini vaat etmiştir. Bunu da güvenip teslim olanlar ve düşünenler için ibret kılmıştır.

Meveddet tabiri günümüzde aşk gibi içi boşaltılmış sevgi tabiri ile meallerde yerini bulmuştur. Halbuki muhabbetle oluşan sevginin, kalpte yerleşip karşılıksız verme durumunu almış halidir. Yaptığının karşılığını Rahman dan beklemektir.

Büyükler bu durumu şu veciz ifade ile dile getirmiştir. “Sen iyiliği yap at denize, balık bilmezse Halik bilir.” Çift dünyalı yaşamanın ürünü olan bu söz, seküler yaşayanlar için sanırım enayilik olarak nitelenmektedir.

Karşılık beklemeden vermek üzerine bina edilen mevedettin kapsamında, beraberken mutluluk varken beraber olmadan da mutluluğa devam etmek vardır. Sizin gözleriniz onu her halde güzel görür. Sevdiğiniz hakkında kim ne derse desin, siz sevdiğiniz hakkında güzel duygular beslemişsinizdir. Başkalarının kötü zanları da sizi rahatsız eder.

İçinde sevginin kök saldığı meveddet ile kendinizi bilirsiniz. Kendinize ve size bu sevgiyi lütfeden Rahman’a güvenirsiniz. Eşinize sevginiz bağımlılık şeklinde değil, bağlılık şeklindedir. Zira bağımlılığın her türlüsü hastalıktır. Her bağımlılık insanın hayatını zehirlemektedir.

Meveddetle bağlandığınız eşiniz sizin yanınızda olsa da olmasa da aklınızdan ve gönlünüzden çıkartamadığınızdır. Bir an olsun onun yerine kimseyi koymayı düşünemezsiniz. Kokusunu rahatlatıcı bulduğunuz, sarılırken korkmadığınız, bütün korkularınızı, hayallerinizi, isteklerinizi konuştuğunuzdur. İsteklerinizi tek tek paylaştığınızdır.

Muhabbetle kalpte yer eden sevgileri ancak ölüm ayırır. Bu şekilde olan sevgi insanı geliştirir. Fedakarlığın başlangıcı olur. Bencilliğin kapısını kapatır. Gururu ortadan kaldırır. Kendinden önce sevdiğini düşündürür. Eşleri birbirine bağlar.

Bu haleti ruhiye içinde sevenleri sevdiğini daha fazla düşünmeye, acımaya, merhamet etmeye, sevdiğini sıkıntı vermemek için daha dikkatli hareket etmeye iter. Söylemlerinde ve eylemlerinde daha dikkatli yapar. Sözlerine kanat takarak zarafetle sevdiğine sevigisini sunar.

İçinizden “bekara karı boşamak kolaydır, gel de benim yerime ol da bu kadını ya da bu beyi sev bakalım” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette yaşanan acılar insanı ta ciğerinden yaralamaktadır. Lakin yakın olan ve içinde olduğumuz şu alem geçici, kalıcı olanlar ise yaptığımız, zaman geçtikçe “keşke yapsaydım” demeden yaptıklarımızdır.

Keşke ile başlayan bütün cümleler bizim için bir hüsrandır. Tartışma için ortam oluşturan sadece “keşke söylemeseydim, yapmasaydım, gitmeseydim...” gibi durumlardır.

Zamanın su gibi akıp gittiği, geri dönüşün imkansız olduğu, dünün asla bir daha yaşanmayacağı bilinçle ne geçmişin derdiyle dertlenmeli, ne de geleceğin telaşına düşmeliyiz. Günümüzü yani şu içinde bulunduğumuz anı değerlendirmeliyiz.

Tedbir almalı, aynı hataları tekrar tekrar yapılmamalıyız. Zira gelenin gideni arattığı gibi, geleceğin de geçmişi aratacağı bir gerçektir. Elimizdekilerin kıymetini bilmezsek alınacağı hakikatini unutmamalıyız.

Ves-Selam...