Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Aralık 2022

Geleceğini İslam'da Bul(ama)mak

Önce temel problemden başlayayım; toplumda insanlar artık geleceklerini İslam’da bulmamakta; arayışları, ümitleri ise başka referanslara doğru kaymaktadır. Belki abartılı bulunacak bu yargının farklı boyutlardan analizini yapabiliriz.

Türkiye sağın, solun ve İslamiliğin farklı toplumsal tecrübelerini şu ana kadar denemiş bulunmaktadır. Bu deneyimleme sonucu, belirtilen yönsemelerin hepsi hasarlar almışlardır. Bugün bu ideolojik angajmanların çok zayıf işlemesinin iki sebebi belirtilebilir. İlki, artık ideolojiler çağının sona erdiği söylemidir. Buna “söylem” diyorum; çünkü ideolojiler çağı kanaatimce sona ermemiştir. Fakat klasik ideolojiler daha doğrusu meta anlatısı olan ideolojiler hem sorunlar ortaya çıkarmış hem de artık referans olma hüviyetleri zayıflamaya başlamıştır. İkincisi de, buna bağlı olarak meta anlatısı olmayan ideolojisiz ideolojinin hakim hale gelmeye başlamasıdır.

Bu ideoloji postmodernliktir. Postmodernlik, kendisi ideolojilere, evrenselliğe totaliterlik olarak bakmakla birlikte, bu bakış açısının gerçekte diğer ideolojileri dışarıda bırakmanın bir manivelası olduğunu anlamak zor değildir. Postmodernlik kapitalizmin yeni geldiği aşamanın, neoliberalizmin; bunlara bağlı olarak öznel hazcılığın, tüketim toplumunun, kültür endüstrisinin, tavan yapmış popülizmin ideolojisidir.

Gerçekte insanlık tarihinin başından bu yana hazcılığın merkeze alınarak dünya hayatının kurgulanması tavrı hep vardır. Bunun ismi içinde yaşadığımız çağda değişmiş olsa da, neticede postmodern ideoloji öznelliğin bu hazcılığını yükseltmektedir. Pagan kültür ise, insanın gerçekliği örterek “heva”sına giydirdiği sembolik elbiseler olarak farklı şekillerde tezahür eder.

1970 ve 80’li yılları tecrübe ettim. Bu yıllarda Müslümanlar henüz periferide iken, kurtuluşun İslam ile geleceğini farklı biçimlerde dile getiriyorlardı. Yaşanan tüm sıkıntıların sağcı ve solcuların meselelere nüfuz edememesinden kaynaklandığını; kendilerinin ise bunları çözeceklerini iddia ediyorlardı. Bu iddialar doğrusu 1990’lı yıllar boyunca da devam etti. Özellikle modernitenin dine yönelik negatif tavırları da eklenince, dünya konjoktüründeki değişimleri de desteğiyle din yükselen bir fenomen olmuştu.

Fakat bugüne gelindiğinde “başarı” tanımlarının statülü alanlara mobilizasyonu şeklinde tanımlandığı bir duruma ulaşıldı. Takip edebildiğim kadarıyla farklı toplumsal kesimlerde üç kategorik tavır ortaya çıkmış bulunmaktadır. Birinci kategori, özellikle eski nesil gerçekte sorgulanması gereken yerleşik “İslamilik” anlayışını savunmaya devam etmektedirler. Bu nesil en azından söylem olarak yeni nesil ile kopukluk yaşıyorlar. İkinci kategoride, yaşadıkları mahrumiyet sonucunda statülü alanlara mobilize olanların ise İslamilik iddiaları sona ermiş görünmektedir. Üçüncü kategori ise, Z kuşağı şeklinde isimlendirilen yeni nesildir ki, bunlar hem postmodern ideolojinin kendilerinde tezahür etmesi, hem de kurumsal dini anlayışlara karşı rezervleri sebebiyle böyle bir iddia taşımamaktadırlar.

1970’lerden itibaren yaşanan değişimler muvacehesinde, belki ilk başlarda varolan gelecekte İslam’a dair beslenen ümit, yerini bugün neredeyse dünya sistemi ve postmoderniteye bırakmıştır. Sistematik olarak, felsefesiyle postmodernliği, tüketimi, öznelliği bütün boyutlarıyla bilmeyen insanlar, gündelik yaşamın pratiklerinde artık kendilerini bunlara bırakmış durumdadır.

Toplumda özellikle yeni nesil çok dikkatli dinlendiğinde, önümüze öznel, neoliberal ve postmodern bir dilin çıktığını görmekteyiz. Bazan bu dilin “dünya”yı bir sorgulamaya doğru gidip gitmeyeceği konusunda kuşkular taşıyorum. Henüz değer ve ilkelerle mücehhez yeni dil, sosyal ağ ve kültür inşa edilebilmiş değildir.

“istemediğim kimse hayatıma giremez” sözünün nasıl bir değer, sosyal ağ ve ilke barındırdığını ve nasıl bir dünya inşa edeceğini ayrıca çözümlemek gerekiyor.