Dolar (USD)
32.54
Euro (EUR)
34.65
Gram Altın
2488.93
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Ağustos 2022

Gelenler, gidenler!..

SICAKLIK kırk dereceydi…

Güneş ışınları kızdırılmış iğneler gibi enseme, kollarıma ve başıma batıyordu…

Dinlenmek için İzmir Karşıyaka’daki Bostanlı Beşikçioğlu Camii’nin avlusunda oturdum. Ezanın okunmasına bir saatten fazla bir zaman vardı. Kısa süre sonra avlunun arka merdivenlerinden cenaze getirdiler ve musallanın üzerine koydular.

Avlu cenaze yakınlarıyla dolmaya ve ben de oturduğum yerden onları dikkatle izlemeye başladım.

Geldiler…

Geldiler, yapmacık hüzünlerle…

Geldiler, ikişer parmak kapattıkları saçları, makyajları ve adeta ev hali kıyafetleriyle… Geldiler, dil ucundaki eğreti taziyelerle...

Geldiler, ölümün arkasındaki hakikati görmemek için kalın ve koyu gözlüklerle...

Geldiler, okunmaya başlanan Kur’an-ı dinlemeden-işitmeden…

Geldiler, dünya sanki kendi yörüngesinde ani bir fren yapmış ve bir kişi boşluğa fırlamışçasına ve hiç ölüm yokmuşçasına; ilk ve son ölüm garantisiyle…

Gençler umursamaz, belki de zorla getirilmişlerdi. Kafalarında oyunları ve iki de bir bakmak istedikleri telefonlarıydı. Gelenlerin, başınız sağ olsun, demelerine, kerhen sağ ol demeler... Koyu gözlükler adeta gürültülü kafaların röntgeni olmuştu.

Alacaklarının-vereceklerinin ve gidecekleri âlemlerin-eğlencelerin ve de ölümsüzlüğün tadını nasıl çıkartırımın görüntüsü gözlük camlarına düşmüş gibiydi...

Bunu, her halleri ele veriyordu.

Duruşları, çok gürültülü bakışları ve aralarında hiç durmadan uğultulu konuşmaları, açık bacaklı ve kollu kadınların ön safların yakınına kadar sokulup, namaz esnasında bile konuşmayı kesmemeleri, erkeklerin vakit ve cenaze namazını kılmayışları her şeylerinin, hayat felsefelerinin özeti olmuştu…

Namazı cemaat kılmış, pozu onlar kesmişti...

Musalladaki cenaze onlardan diri ve hal lisanı ile ayaktaki cenazelere şunu der gibiydi:

“Biz gidiyoruz, aldanmakta faide yok.”

Cenaze için Fatihayı okuyup, yola koyulurken, yüreğimi ferahlatan başka cenazeleri ve gelenleri düşünmeye başladım…

Başka şekilde gelenler de var!

Telefonlardan, gruplardan aldıkları vefat haberleriyle geldiler…

Geldiler, dağıtılan hatimleri okuyarak, rahmetliyi hayırla ve güzel hatıralar ile anarak… Geldiler, yüreklerine oturan hüznün tazyiki ile Kur’an okuyarak, dua ederek…

Geldiler, ölüm hakikatini kavramış ve yeniden dirilişe inanmış, gereği ne ise ona göre yaşamış ve de Bediüzzaman’ın şu muhteşem tespitini kafadan çıkarmamış şekilde.

“Sizlere müjde! Mevt i’dam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır.”

Geldiler, her şeyin usulünü bildikleri gibi cami adabını bilerek, zaruri olmadıkça konuşmadan sadece yaradılış hakikatini anlatan Kur’an-ı dinleyerek ve rahmetliye muhabbetle dua ederek…

Geldiler, kıyafeti namaz kıyafeti, hüzünleri bir dava arkadaşından, bir dosttan ve Allah’ın emaneti bir yakından geçici olarak ayrı kalmanın isyansız hüznü ve pırıl pırıl gözyaşlarıyla…

Geldiler Allah’ın emrine uyup, namazı ve cenaze namazını huşu içinde kıldılar…

Gidenlerin ne olduğunu bilemeyiz ama gelenlerin yüzleri, duruşları, bakışları, buranın mı yoksa aydınlık ve huzur dolu ebedi âlemlerin insanı mı olduklarını, ne kadar ciddi bir Müslüman olduklarını ele veriyor, duruşlarından anlaşılıyor: Kur’an-ı Kerim okuyup, dua ederek geldiler, hem vaktin namazını hem de cenaze namazını kılıp adam gibi kabristana gittiler…