Gelde koronayı arama...

Değerli okurlarım, yaşadığım sağlık sorunları nedeniyle, bir süredir bu köşede olamıyorum.

Hamdolsun, hastalığım düzelme eğilimine geçtiği için, bugün sizlerle tekrar buluşmak nasip oldu.

Yazının başında, benimle yakından ilgilenen Kütahya Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ndeki tüm doktor ve görevlilere teşekkürlerimi gönderiyorum.

Efendim, sizlerden ayrı kaldığım sürede, ülkemizde ve dünyada bazı gelişmeler yaşandı. Bunların en önemlisi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesidir.

Değerli okurlar, bu işgal savaşın acımasız yüzünü bir defa daha gösterdi. Bu vesileyle, savaşlarda en büyük zararı sivillerin yaşadığını yeniden gördük.

Gördüğümüz bir diğer konuda: Batının burnunun dibindeki ülkeyi koruyamadığıdır. Halbuki, üçü beşi bir araya gelip, Rusya'nın karşısına dikilseydi, manzara çok farklı olurdu. Belki o zaman, müzakere masasından bir sonuç çıkardı.

Adamlar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışıyla hareket ediyorlar. Hadiseye maddi boyuttan baktıkları içinde, parasal yaptırımdan öteye geçemiyorlar.

Ama unutmasınlar... Bu yılan onları da ısıracak... Batılılar, eninde sonunda korktukları sonla karşı karşıya kalacaklar...

Çünkü, Rusya sahada köprüleri yakmış gibi ilerliyor. Takdir edersiniz ki, böyle hareket eden bir orduyu para durduramaz...

Aslına bakarsanız, epeydir güçlü devletler arasında bir enerji sıkışması vardı. Patlamaya hazır bu durumu, koronavirüs durdurmuştu.

Bana Korona mı, yoksa savaş mı diye sorsanız... Korona derim... Çünkü, ondan tedbirlerle korunma imkanı var. Ya savaş öyle mi?

Yazıyı şu temenniyle noktalıyorum: Umarım, çatışmalar Nükleer Savaş boyutuna taşınmaz...