Gel de okuma!
Yine yüreğimden hüzün dolu dualar kanıtlandı,
Hani bin atlılar vardı,
nerede kaldı?
Bombalar bebek
bedenlerini nişan aldı,
Yine yüreğimden hüzün
dolu dualar kanıtlandı...
Terörist İsrail
Filistinli katlediyor, soykırım yapıyor;
Kalbimiz yaralı, ruhumuz
yaralı…
Baba ölen kızının
gözlerini açıp öpüyor;
Şecaatimiz tutuk,
irademiz yaralı…
Yine yüreğimden hüzün
dolu dualar kanıtlandı…
Gazze’de lunaparka
gitmenin heyecanı ile şahadete koşan çocukların cesareti bizleri utandırıyor,
hayran bırakıyor, derin yaralar açıyor… Gel de okuma! Öyle yaralıyız ve öyle
dağınığız ki; vahdet bilincimizin oluşmamasının acısını Gazzeli bebekler,
çocuklar çekiyor; yavrusuna doyamayan Filistinli ana – babalar çekiyor… Bir
gayrimüslimin öldürülmesiyle, dünyayı ayağa kaldıran Batılılar, katledilen
Müslümanları görmezden geliyor. İnsanı en derin yerden yaralayan bu dehşet
verici hadiseler, bizleri harap ve bitkin hale getiriyor… Gel de Kur’an ve
Sünnetin vahdet çağrısına, uhuvvet çağrısına kulak verme, gel de okuma!
İşte bu harabiyet
neticesinde, Risale-i Nur’ların kırmızı kapısından içeriye girdiğimizde, her
cümlenin muhteşem tedavisine teslim oluyoruz... Birkaç sayfa okumak, yaşanan
acı hadiselerden dolayı ruhumuzda biriken olumsuz sayfaları silip yok ederken,
yerini mukavemet sağlayan, ümit verici imanı muhafaza eden sayfalar alıyor.
Asıl şefkat ve merhamet sahibi Allah olduğunu bizlere hatırlatır… Risale-i
Nurları okumak; acıların zifiri karanlığından, yüksek voltajlı ışığa kavuşmak
gibi oluyor, şimdi gel de okuma!
Risale-i
Nurlar sadece iman inşa etmiyor, mevcut imanı da tadilata almakla kalmıyor; toplumun
ve bireyin sosyolojik ve psikolojik şekilde nasıl bir değişime uğradığını da
ortaya koymuş oluyor… İnsanı en pejmürde halden, karamsar
düşüncelerden çekip çıkaran Risale-i Nurlar, günümüz dünyasında eksik olmayan
menfi hadiselerden dolayı daralan gönüllerden nurlu ufuklara devasa pencereler
açıyor… Risale-i Nurlarla, âlemi huzurla
dolan insanın içinde yepyeni bir kişilik inşa edilmesini ve dışına yansımasını
da ancak garazsız ve vicdanla bakabileceklerin fark edecekleri bir hakikattir.
Böyle bir değişiklik de kendiliğinden oluşmuş değildir. Tesir: Kur’an’dan
tereşşuh eden hakikatler olmasındadır ki böyle etkileyici bir muhteviyata sahip
olmuştur… Yanında Kur’an’dan başka hiç bir eser bulunduramayan ve bulundurması
da o günkü istibdat rejimi tarafından yasaklanmış bir zat, bütün dikkatini
Kur’an’da ki hakikatlere çevirmiş, oradan aldığı ilhamlarla İlah’i Kudretin
eserleri olan; mevcudat sahifelerine, atomlara, hücrelere, çiçeklere,
bulutlara, yıldızlara vs. çevirmiştir. Bediüzzaman, baskı ve zulümlere rağmen,
Kur’an’ı en cebbar ve insafsız kişilere karşı müdafaa etmiş, üstelik zerre
kadar korku eseri göstermeden… Kur’an’ı ortadan kaldırmayı düşünen zındıka
komitelerine karşı “İ’caz-ı Kur’ân-ı
beyan et” manevi talimatını en parlak ve sarsılmaz delillerle yerine
getirirken, Sünnet-i Seniyyenin ihyasını da hayatının her safhasında
göstermiştir…
Helaket ve felaket asrında
yaşadığımız için ve her şey çok kısa zamanda geliştiği için ruhun
derinliklerine nüfus edecek ve kısa zamanda kuvvetli bir iman sahibi edecek bir
reçetenin inşa edilmesi zaruriydi. Renk
yelpazesinde, Bediüzzaman’a çok renkli acılar çileler düşmesine rağmen
hedefinden insanlığın imanını kurtarmayı bir an olsun bile ayırmamıştır…
Bir insan, açken sizi
düşünüyor, susuzken sizi düşünüyor, acı çekip, zulüm görürken bile sizi
düşünüyor ise o insan sizi gerçekten seviyor ve gerçekten sizin dostunuzdur...
Aynen bu misal gibi; Bediüzzaman dostlarından, yurdundan sürgün edilirken, bu
milletin imanını düşünmüş, esaret yaşarken, acı yaşarken, Pasinler Ovasında
Ruslara karşı kahramanca mücadele verirken düşünmüş, idam sehpasına giderken,
defalarca zehirlenirken yine bu milletin imanını düşünmüştür. Bediüzzaman’ın bu
civanmertliği bile, bin küsur sene İslam’ın bayraktarlığını yapmış olan Türk
Milletine karşı var olan muhabbetini göstermez mi? Asıl biz sevgi ve
minnettarlığımızı göstermeliyiz! Böyle
bir sevgiye karşılık, en güzel teşekkürümüz: Nurları okumak, talebeliğe layık
davranmaktır; Nurları hiçbir dünyevi maksada ve menfaate alet etmemektir ve
niyeti bozukların da oyuncağı olmamaktır! Daima Risale-i nurlardaki düsturlara
göre hareket etmek için gayret ve dua etmektir…
Not: Gece tamda bu yazıyı
yazarken, Arjantin’den Abdullah Özen kardeşimiz aradı. İman ve Kur’an hizmeti
için Güney Amerika’ya giden Eyüp Ekmekçi ağabeyi ve Şaban Kazcı kardeşimizle
beraber olduklarını söyledi. Bu vesile ile Eyüp ağabeyimizle de telefon
görüşmesi yaptık, selamları var. Maşallah aşk ile şevk ile kıtalar arası
hizmetteler... Allah, cümlemizi iman hizmetinde daim etsin. Âmin…