Geçti O Günler!...
İslâmî düşüncenin ülkemizde konuşulması,
tartışılması, gençlerin fikrî açıdan
gelişmesi Seyyid Kutup, Hasan el-Benna, Said Havva ve Mevdudî
gibi yazarların eserlerinin tercüme edilmesiyle hızlanmıştır diyebiliriz.
Yetmişli yıllarda İslâmî ama
yerli kaynaklardan beslenen yazar, fikir adamı ve sanatçılarımızın içinde
yaşanılan şartlardan dolayı düşüncelerini net olarak paylaşamadıklarını düşünüyorum.
Geçmişte düşüncelerinden dolayı tutuklananlar, cezaya çarptırılanlar çok
oluyordu. Bu ve benzeri durumlardan ötürü o günlerde tercüme ve hatıratlarıyla din
ve dinî konularda gündemimize aldığımız İslam ülkelerinin düşünce adamlarının
eserlerinin etkisiyle İslâmî çizgilerini ülke dışındaki cemaat ve hareketlerle paylaşıp,
uygulama alanı arıyorlardı. Bu yıllara arayış dönemi diyebiliriz.
Müslüman, Müslümanlık ve
İslâmî düşüncenin vuzuha kavuşmasına yönelik yapılan tartışmalarda, araştırma
ve münazaralarda kaynak gösterilenler tercüme eserlerdi. Zira insanımız
yaşadığı ülkenin siyasî gündeminden çok okunan yazarın ülkesinde yaşanılanları
öğrendiğinden kafalarda yaşanılanları tatbikata geçirebilmek için bocalamaya
başlanmıştı.
Mısır ve Suriye’de örgütlü
çalışmaları ile Türkiye’deki İslamcı düşüncenin ‘Müslüman Kardeşler’ (İhvan-ı
Müslim) örgütünden etkilendiği günlerde Libya’da Muammer el-Kaddafi’nin
‘Yeşil Sosyalizm’ i ve ardından Ayetullah Humeyni’nin ‘İran İslam
Devrimi’ ve devam eden süreçte Tunus’taki
gelişmeler takip edilmeye başlanmıştı.
Tunus’ta halkının oruç tutmasını bile yasaklayan bir Habip Burgiba rejimi
vardı ki, onun baskıcı yönetiminden bunalan ve İslâmî bir hayat tarzını
arzulayanlar Raşid El-Gannuşi liderliğinde ‘İslami Yöneliş Hareketi’ başlatmıştı.
Muhalif örgüt olarak 1981’de kurulup faaliyetleriyle Tunus halkının
şuurlanmasına yönelik yaptığı çalışmalarla sempati toplayan Gannuşi ve
arkadaşlarının Tunus yönetimince 1987 de sebepsiz bahanelerle tutuklatılmaları ve
30 Eylül 1987 de idama mahkûm edilmelerine diğer ülkelerin idarecileri sessiz
kalmışlardı.
Halkı Müslüman olan Tunus’ta insanların dinle ilgili vecibelerini rahatça
yaşamasının ve dini yükümlülüklerini yerine getirmesinin önündeki engellerin
kaldırılması için mücadele eden Gannuşi ve arkadaşlarının özgür kalmasını
kamuoyunda duyurmak gayesiyle Tunus Büyükelçiliği kapısına çelenk bırakan D.
Mehmet Doğan, Mehmet Çetin ve Mustafa Everdi ile haberi yapmak için
giden iki muhabiri de savcı Nusret Demiral gözaltına aldırmıştı.
Emekli
olduktan sonra Türkçe ezanı savunduğu için MHP’de siyaset yapmasına
müsaade edilmeyen Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Nusret Demiral “Tunus Büyükelçiliğine konulan çelengin
muhatabı Tunus’ta İslam devleti kurmak isteyen bir örgüttür. Biz TCK’nın 163.
Maddesi ile Dernekler ve Gösteri Yürüyüş Kanuna muhalefetten soruşturma açtık.
Türkiye’de İslam devrimi konusunda herhangi bir çalışma olup olmadığını
araştıracağız.” Sözleriyle Türkiye’deki İslâmî anlayışı ortak örgüt
kurmakla suçlayıp trajikomik hadiselere neden olmuştur.
Burgiba’nın hâkimleri Raşid el-Gannuşi ve arkadaşlarını
idama mahkûm etmişler bizim savcı durumdan vazife çıkartmış olmalı ki, onların kararını ölçü alarak Türkiye
Yazarlar Birliği yönetimini sindirmek istemişti.
Yapılanın sadece korkutmak
veya sindirmekle alakalı olmadığını, savcının örgüt olarak üyelerin hepsini
toplatma emri verdiğini öğrenen Mustafa Çetin Baydar ağabey eve
gitmememi telefonda söyleyince geceyi Tarım Bakanlığı misafirhanesinde
geçirmiştim. Bu vesile ile gecenin bir yarısında ‘zaten eve uğramıyor’ diyerek uykularını
kaçıran polisleri boş gönderen anne ve babamı rahmetle anıyorum.
1 Ekim 1987’de Tunus Büyükelçiliğine siyah çelenk koyanlar arasında bir
isim daha var ki, ne gözaltına alındıklarında, ne de mahkemede hiç
zikredilmeyen birisi. Daha sonraları mesai arkadaşım da olan ilahiyatçı Necmettin
Yurtseven. Çelenk konulması ve protestodan bihaber. Yurtdışına gideceğinden veda edip, helallik
almak üzere uğradığı Yazarlar Birliği önünde ellerinde siyah çelenkle taksi
bekleyen arkadaşlarımızı görünce ne olacağını kestiremeden onlara eşlik etmiş. Gözaltına
alınan dostlarımızdan hiç birisi ne savcıya ne de hâkime onun ismini
vermediğinden suçlama dosyasında yer almamış ama sayıyı tutturabilmek için kendilerine
yardım edenin kendilerini oraya götüren taksi şoförü olduğunu söylediklerinden
Yurtseven ertesi gün rahatlıkla Cidde’ye uçmuş.
Demokratik
haklarını sessizce yerine getirmeye çalışanlar, yaka paça gözaltına alınmalar Kenan Evren’in cumhurbaşkanı, ANAP’ın iktidar Turgut Özal’ın başbakan olduğu yıllardı.
Bayram değil, seyran değil şimdi nereden hatırladık?
Büyüklerimizden öğrenmiştik arada bir eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmenin faydası olurmuş. Kim inanır derseniz Kadir İnanır cevabımız hazır ama çok basit kaçtığından “Anlayanlar, anlamayanlara anlatsa” daha iyi ‘cuk’ oturur. Bu vesile ile Hoca Nasreddin de unutulmamış olur vesselam…