Geçmişin felaketi
Allah'ın bahşettiği bu güzelim ülkede cumhuriyetin kuruluşundan bu yana birlik dirlik diye bir şey kalmadı. Fransa’dan ithal edilen laiklik perdesi altında dinsizlik icra edildi. İslami tedrisat yapan camiler, medreseler, tekkeler, zaviyeler kapatıldı ve birçok İslam âlimi idam edildi.
Urfa’da bile satılan bazı camiler kurtarılamadı ve halen ev veya iş yeri olarak kullanılıyor. Kilis’e gittiğimde bir yerde bir minare vardı amma cami yoktu. Caminin yerini okul yapmışlardı ve bir camide mağaza yapılmıştı. Bazı Müslümanlar bir araya gelerek o camiyi mağaza olmaktan kurtarmışlardı. Bunun belgesini bir ara bir televizyon kanalına göndermiştim.
Müslümanlara gerici ve yobaz yaftası yapıştırılmış, nerede ise seksen yıl laiklik ve başörtüsü tartışması başını alıp gitmişti. Başörtülü kızlarımız okullardan dışlanmıştı. Hatta milletvekili seçilen Merve Kavakçı bile başörtülü olduğu için meclisten dışarı atılmıştı.
Urfa’nın Harran Üniversitesi kantininin kapısında aynen şöyle yazıyordu. Başörtülü olanlar buraya giremez. Bununla ilgili bir yazı yazmıştım. Köpekler bile bu kantinlere girerken,
Başörtülü kızlarımız giremezdi.
Koskoca profesörler üniversitelerin kapısında durup başörtülü kızları içeri almıyor ve ikna odaları kurarak başörtüsünden vazgeçmeleri için çaba gösteriyorlardı. Irkçılığın daniskası yapılıyordu, Kürtleri yok sayıyorlardı. Dağa taşa" Ne mutlu Türküm" diye kocaman yazılarla bunu açıkça ifade ediyorlardı.
Her on yılda bir askeri darbe yapıldı. 12 Eylül 1980 tarihinde Kenan Evren ve arkadaşları bir askeri darbe yapmışlardı. Kendi ifadeleriyle bir sağdan, bir soldan birçok insanı idam ederek, kendilerine göre bir denge sağlamışlardı. Katiller ve zalimler birçok masum gencin hayatını mahvettiler.
Türkiye’de yapılan bütün darbeler ABD’nin emriyle içerdeki siyonistlerle birlikte yapılmıştır. Bütün bu olup bitenler devletin resmi kayıtlarında vardır. Âcizane 1960 yılında Menderes Hükümetine karşı yapılan darbeyle beraber sonraki bütün askeri darbeleri yaşamış biriyim. Her darbeyi yapan çetelerin gerekçesi laiklik elden gidiyor ve Kemalizm’i kurtarmak için bütün bunlar yapılıyor şeklinde beyanatlar veriliyordu.
1980 İhtilalinde Diyarbakır Cezaevinde yapılan işkencelerin haddi hesabı yoktu. Türkçe bilmeyen anne ve babalar ziyarete geldikleri çocuklarıyla Kürtçe konuşamıyor, gözleri yaşlı olarak birbirlerine bakıyorlardı. Çünkü Kürtçe konuşmak YASAKTI.
Hatta rahmetli Milletvekili Mustafa Kılıç ile Celal Paydaş bizzat anlatmışlardı. Biz Diyarbakır Cezaevinde idik bir bardak çay istedik, bize idrar getirmişlerdi.
Birçok fabrika yaptığı imalatı durdurmuş durmadan heykel yapıyordu. Ordunun nerede ise bütün silahları, uçakları, tanklarının tümü başta ABD ve batılı ülkelerden ithal ediliyordu. Yedek parça almak için de tamamen onlara bağlı hale gelmiştik. Hatta l. Ordu Komutanı Çevik Bir hükümetten habersiz İsrail'e gitti ve orada tankların modernize edilmesi için bir antlaşma yapıp o zamanın Başbakanı Erbakan'ın önüne koymuştu.
İnsansız hava araçları olan heronlar İsrail’den ithal edilmişti. İsrail istediği gibi ülkemizle oyun oynuyordu.
O zamanlar rahmetli Başbakan Turgut Özal zehirlenmişti, yanında özel doktoru bile yoktu ve hayatını kaybetmişti. Rahmetli MİT Eski Başkanı Mahir Kaynak'a sordum. Turgut Özal öldü mü, yoksa öldürüldü mü? Öldürüldü diye cevap vermişti.
Geçmişi bilmeyen geleceği inşa edemez. Geçmişte birçok insanımız bu acılarla yaşadı.
Bu sistemde dindarlar bile başa gelse, köşe başlarını sinsice tutmuş olanlar var, bunlarla baş etmek hayli zordur. Urfa’da iki mason derneği kurulmuştur. Lions ve Rotary kulübüne kimler üyedir? Bunların kim olduklarını bilen var mı?
Haydi, kalın sağlıcakla.