Geçmiş Zaman Olur Ki\u2026
Nerde o eski zamanlar diyerek söze başlarız her zaman. Acı hatıraları da tatlı tatlı anlatır, gözlerimiz dolu dolu olsa da eski günleri yad etmek haz verir bize. Zaman, adına Mevla'mızın yemin ettiği kutsal mefhumdur elbette ama "Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer" türünden bir yıl bırakmadık geride.
Yeni umutlarla ve hayallerle başladığımız 2016 yılının daha ilk günleriydi. Eli kanlı teröristlerin Sultanahmet meydanını kana bulayan eylemiyle yıkıldı hayallerimiz daha ilk günden. 13 kişinin ölümüyle sonuçlanan bu hain saldırı ilk ve son olur ümidiyle yıkılan hayallerimizi tamir edip yürümeye başladık yeni günlere. Acılarımızı yüreğimize gömüp çocuklarımıza güzel bir ülke bırakma düşüncesi ile devam ettik yıkılmadan hayata. Bizim umutlarımız bitmedi ama eli kanlı teröristlerin eylemleri de bitecek gibi değildi. Bu olayın üzerinden daha henüz bir ay geçmemişti ki Türkiye'nin kalbi Ankara'da 17 Şubat 2016'da, PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirilen kalleş saldırıda 29 kişi hayatını kaybetti. Bir kez daha yıkıldı dünyamız. Yine ocaklara ateşler düştü. Annelerin yürekleri yandı. Çocuklarımız yetim kaldı. Bunlar bir kişinin planladığı müstakil eylemler değildi. Türkiye tüm dünya ile savaşıyordu. Biz bunun bilincindeydik ama aldığımız her yeni tedbirin ardından kalleşlik yeni boyutları ile üzerimize geliyordu. Acılarımız henüz taze iken mart ayında yine Ankara'da, Güvenpark'ta gerçekleşen bombalı saldırıda 36 kişi hayatını kaybetti. Akabinde İstiklal caddesini kana bulayanlar dört canımızı daha kalleşçe öldürdüler. Mart ayı sonunda bu sefer Diyarbakır'da yedi polisimizi şehit ettiler. Bu nasıl bir ihanet ve kalleşlikti ki ardı arkası kesilmeden devam ediyor, her yeni ay yeni saldırılarla cadde ve sokaklarımız kana bulanıyordu.
Oyun büyük, kalleşlik diz boyu, ihanet dağları aşıyordu. Türkiye'ye diz çöktürmek isteyenler her yolu deniyor, en başta da terörü kullanıyor ve şerefsizliklerini anbean gösteriyorlardı. Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında yükselen trendimiz dünyanın gözünü korkutmaya başlamıştı. Her alanda olduğu gibi bu aylarda teknolojik atılımlar bizim gönlümüzü hoş ederken başkalarının korkularını büyütüyordu. Siyaseten pek görülmemiş olaylara da şahit oluyorduk bu arada. Bir ülkenin %50 ile başa gelmiş hükümetinde başbakan değişiyor ama ülkede hiçbir şey etkilenmiyordu. Bunu anlamak kolay değildi aslında.
Her şeyin iyiye gittiği, artık bu ülkenin önünde kimse duramaz dediğimiz bir ana da geldi ihanetin en büyüğü. 15 Temmuz gecesi alçak darbe girişimi ile karşı karşıya kaldık. Bu hain kalkışma milli iradeye tosladı ve tarihin çöplüğünde yerini aldı. Canımız 242 defa yandı. 242 şehidimiz, yüzlerce yaralımız 78 milyon gazimiz vardı. Yine umduğunu bulamamıştı Türkiye'ye diz çöktürmek isteyenler. Kalkışmayı hainlerin başına geçiren Türkiye hemen Ağustos ayında sınır ötesi operasyonlarla terörün belini kırmaya başlayınca bu sefer kalleşlerin saldırıları da artmaya başladı. Gaziantep'te, Diyarbakır'da, Sancaktepe'de, Van'da, Vezneciler'de, Mardin'de, Atatürk Havalimanında, Bingöl'de, Elazığ'da, Gaziantep'te, Cizre'de, Yenibosna'da, Şemdinli'de, Adana'da, Beşiktaş'ta, Kayseri'de, Türkiye'nin her noktasında kalleşlik kendini gösteriyordu. Türkiye'de son bir yıl içerisinde onlarca canlı bomba ve bombalı araçla saldırı düzenlendi. Saldırıda polis, asker ve sivil olmak üzere yüzlerce evladımız hayatını kaybetti. Bine yakın insanımız da yaralandı.
Tarihe baktığımızda bu kadar canımızın yandığı başka bir yıl yaşamadık. Bu kadar ihaneti ve kalleşliği bir arada yaşadığımız bir yıl görmedik. Bize diz çöktürmek isteyen düşmanların bu denli birleştikleri başka bir an olmadı. Bombalı saldırılarla canlarımızı şehit ettikleri gibi ülkemizi siyasi ve ekonomik olarak da çökertmek için her çeşit saldırıyı planladılar. Hepsini bir şekilde bertaraf ettik ama bizi en fazla yıkan şehit haberleri oldu.
2016 yılı böyle geçti. Bu yılın neyini hatırlamak isteyelim ki. Her ne kadar hatırlamak istemesek de geçen yılı hiç unutmayacağız.