Geçmiş olsun Türkiye'm!..
Gece saat 04.17’de dünyada hayat durdu, bizde ölüm ile yaşam arasındaki savaş başladı. Hayatın ölüm uykusundan uyanır gibi uyandık. Hani klasik bir söz vardır ya, anlatılmaz yaşanır diye, belki de kelimenin tam anlamıyla yaşadığımız buydu. Hemen çocuklarımı ve eşimi alıp evimizin en güvenli yeri diye düşündüğümüz bir yere toplandık ve birbirimize sarılıp Kelime-i Şehadet getirdik ve bunu yapmaktan başka da yapabilecek bir şeyimiz yoktu. Sadece dua edip Kelime-i Şehadet getirerek depremin durmasını ümit ettik. O an kim ne derse desin, yapılacak başka bir şey gelmiyordu aklımıza. Bir taraftan dua ediyor, diğer yandan ise kulağım ile kolonların sesini dinlemeye çalışıyordum. Çünkü bildiğim bir şey vardı ve o da kolonlar çatırdamaya başladıysa artık yapabilecek pek bir şeyimiz olmadığıydı.
Resmi rakamlar kaç
saniye sürdüğünü daha sonra söyleyecekti, ancak bize sorsanız ömrümüzün en uzun
zamanıydı. Beş saniye sonra bu dünya yaşamımız sona erebilirdi. Birilerinin
maalesef sona erdi. Kendimizi şanslı mı hissetmeliydik, yoksa yaralı mı? Bunu
tanımlamak şu an ne kadar zor.
İlk deprem tam
bitti, rahat bir nefes alacağız ve aşağıya inmek için hazırlanırken ikinci
deprem vurdu bizi. Buna haber siteleri artçı diyecekti. Ancak bizim için deprem
hala devam ediyordu. 04.17’de Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7.7, 04.26’da
Gaziantep Nurdağı merkezli 6.4, o bitti derken 04.28’de yine Nurdağı merkezli
6.6, buna da şükür dediğimiz anda bizi binada yakalayan son deprem 04.36’da
Gaziantep İslâhiye merkezli 6.5 şiddetinde dördüncü deprem ile oldu. Şahsım ve
ailem adına Rabbime hamd ediyordum. Ancak aşağıya inip de yaklaşık elli metre
ilerimizde bulunan 14 katlı binanın yıkıldığını duyunca kelimeler boğazımda
düğümlendi ve çocuklarıma sarılıp ağlamaktan başka bir şey yapamadım. Sonrası zaten
ölüm ile yaşam arasında devam eden bir yarış…
Dönüp yaşadığım
apartmana baktım. Apartman dediğin, bu dünyada kendi mezarında yaşamakmış. Bu
gece daha iyi öğrendim bunu. Sonra kendimize küstürdüğümüz müstakil eve attık
kendimizi. Baba evi dedik, ana yurdumuza döndük. Sanırım çekirdek aileden
ziyade geniş aile en sıcak ve güvenli yuvaymış. Bu gece bir kez daha öğrendim
bunu. Rabbim hepimizi beterinden korusun.
Hani haber
bültenleri diyor ya, “Gün ışıyınca felaketin boyutu ortaya çıktı!” Belki
uzaktakiler için bu haber doğrudur, ancak olayı bizatihi yaşayan bizler için
felaketin boyutu yaşandığı zaman da ortadaydı. Sabah aydınlığında Adana’da
yıkılan binaları yerinde görmek için gittiğimde hummalı çalışmaların canlı
tanığı oldum. Önceki afetlerden biraz da olsa ders çıkarmış ve daha sistemli
bir çalışma yapılıyordu. Yetkilileri takdir ettim. Ancak, ben sadece Adana’da
yaraların bir kısmına şahit olmuştum ve burada acı bu kadar ise depremin
merkezindeki Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya ve diğer şehirlerdeki durumu
düşünemiyordum.
Şu an bu yazıyı müdürlüğünü
yaptığım okulun binasından yazıyorum ve yazarken bile vücudum hala titriyor.
Şimdi yeni bir artçı……..
Yazıma ara verip
şimdi yeniden başlıyorum. Kendimi okulun bahçesine zor attım. Şaka gibi, ama
gerçek. Artçı dediğim anda yeni bir sarsıntıyla sarsıldık. Bu seferki sarsıntı,
AFAD yetkililerinin bildirimine göre 13.24’te Kahramanmaraş Elbistan merkezli
7.6 şiddetindeydi. Okulun bahçesinde dizüstü bilgisayarım ile yazıma devam
ediyorum.
Bugün yaşadığımız
olay yetkililerin açıklamasına göre Ülkemizde son yüzyılın ikinci büyük
depremiydi. Ayrıca bu sefer yirmi dakikalık süre zarfında 7.7 ile 6.5 arasında
dört büyük deprem yaşadık. Rabbim, görünür görünmez felaketlerinden bizleri
korusun.
Birileri bunun
sorumlusu olarak müteahhitleri, yetkilileri, onu veya bunu gösterecekler. Ancak
bu suçlama, ne bu afetlerin önüne geçebilecek, ne de giden canları geri
getirecek. Deprem gibi afetler için tedbir önceden alınır. Sonrasında her ne
konuşulursa konuşulsun acıyı acıtmaktan, yarayı kanatmaktan başka bir işe yaramaz.
Birisi ötekini, öteki berkini suçlayadursun, biz bugün acının beşiğinde kendi
acımızla, kendi yaralarımızı sarmaya çalışacağız. Öteki, beriki demeden, hep
birlikte beraber olup acımıza derman olacağız. Sizden de beklediğimiz budur.
Sözleriniz, eylemleriniz acımıza merhem olmayacaksa lütfen susun.
Geçmiş olsun Kahramanmaraş,
geçmiş olsun Adıyaman, geçmiş olsun Malatya, geçmiş olsun Gaziantep, geçmiş
olsun Hatay, geçmiş olsun Kilis, geçmiş olsun Şanlıurfa, geçmiş olsun
Diyarbakır, geçmiş olsun Osmaniye, geçmiş olsun Adana ve geçmiş olsun
Türkiye’m.
Allah’ım, enkaz
altında kalanların sağ salim kurtulmaları için sana dua ediyoruz, vefat
edenlere rahmet diliyoruz, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Bizi görünür görünmez
belalardan, afetlerden koru. Âmin!