Dolar (USD)
35.33
Euro (EUR)
36.60
Gram Altın
3008.42
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Ocak 2025

​Gecikmiş 'bir Yusuf hikâyesi…'

Kronolojik olarak Mısır Mitolojisi ve Halk Hikâyelerinde, daha sonra sırasıyla Tevrat’ta, İncil’de ve Kuranda yer alan Yusuf Kıssaları; Tevrat Tekvin bölümünde 37-50. Baplar arasında yaklaşık 17 sayfa; İncil ‘de Resullerin İşleri bölümü 7. Bapta yarım sahife özet; Kuran’da ise Yusuf Suresinin tümünü kapsayacak şekilde 13 sayfa halinde yer almaktadır.

Tevrat’ta geçen episoteyle Kur’anda geçen Yusuf suresindeki episote genel olarak uyuşmakta ancak Yusuf’un Efendisi’nin Hanımı’nın kendisini tutkulu aşkı nedeniyle kınayan kadınları evine daveti ve dedikoducu misafir kadınların ellerini kesme bölümüyse Kurandaki yeni bir episote unsuru olarak yer almaktadır.

Yusuf’un Efendisi’nin Hanımı yerine Züleyha, Zeliha veya bir başka isim belirtemiyoruz çünkü Tevrat’ta efendi olarak adı geçen Potifar’ın karısının ismi Kuranda münhasıran zikredilmeyip ‘Yusuf’un Efendisinin Karısı’ diye geçmektedir.

Tevrat ve Kuranî anlatımın önemli farklarından biri Yusuf Kıssasında da kendini göstermektedir. Şöyle ki; Tevrat’ta tahkiye edilişte; isimler ve eylemler tercihen temel mesajın üstünde bir konumdayken; Kuranda ana temayı ortaya koyacak yeterli imajlarla yapılan episotelerle tahkiye aracı kılınarak Tevhit inancını ve bu temel görevi yerine getiren peygamber Yusuf misyonu hep ön plânda tutulmuştur. Buna ilâveten en güzel en yakışıklı ve üstelik en iffetli, nefsine son derece hakîm, ilâhi nurla yıkanmış, bir erkek portresi anlatıma damgasını vuruyor.

Öyle ki bir yönüyle de Tevrat’ta geçen adıyla Efendi Potifar’ın Karısı’nın iyice müptezel ve bedenî tatmine yönelik atılgan ilânı aşkına karşı kaya gibi sağlam, iffetli bir duruş sergileyen peygamber Yusuf bir yandan da plâtonik ama reddi aşka açık, kendini meftunu olduğu tutkunun olası savurmalarına, aldatışlarına ve hiç kuşkusuz ilâhi buyruğun yasaklarına katı mukavemet edişiyle; edebiyatın önemli ana temalarından biri haline gelmiştir. Bu yönüyle özellikle Türk Edebiyatıyla Fars Edebiyatında yüzlerce hikâye ve yazılı eserin; batı edebiyatında iki büyük romanla tiyatro, resim, opera, bale, müzikal, klâsik müzik, animasyon, ilüstrasyon gibi birçok sanat dallarında esin kaynağı olarak birçok kez ortaya çıkmıştır.

Adı Kutsal Metinlerde yer almayan Efendi Potifar’ın karısı Züleyha yahut Zaliha yaygın ismi etrafında Yusuf’la birlikte anılarak Yusuf ve Züleyha hikâyesi muhtelif varyasyonlarıyla doğrudan hikâye olarak ya da ima ve atıf suretiyle dolaylı esin kaynağı olarak süregelmiştir.

Hikâyenin bir kanadında daima Yusuf varken öbür kanadında kâh Züleyha kâh Yakup kâh Yusuf’un Kardeşleri varsa da en yaygın adlandırma Yusuf ile Züleyha’dır.

Kuyu, zindan, mahpusluk, kervan, sahra, rüya, evlât sevgisi, baba ve vatan hasreti, anne şefkati, kavuşma sevinci, ikbâl ve idbar, hüzün, hüzünler evi, hırs ve tamah, haset, sadakat, güvenilirlik, ilim ve tedbir, kaza ve kader, üst seviyede katıksız iman ve teslimiyet gibi pek çok metafor, kavram ve duygusal çağrışım yaptıran tüm kelimelerin yoğunlaştırdığı hikâyenin elverişli oluşu nedeniyle onu merkez edinen zirve isimler arasında; Gazalî, Feridüddin Attar, Genceli Nizamî, Firdevsî, Molla Camî, Mevlâna Celâleddin, Şeyh Galib gibi niceleri yer almaktadır.

Bunlardan Hüsn ü Aşk mesnevisinde kuyu metaforunu derinlemesine işleyen Şeyh Galib [1] hikâyenin kahramanı Aşk’ı çıktığı manevi yolculukta ilk olarak dipsiz bir kuyuya düşürerek hikâyeyi de derinleştirir. Ve daha işin başında kuyuya beraber düştükleri yol arkadaşı Gayret’i:

Kuyuya düştün diye sakın üzülmeyesin [2]

Yusuf’un yükselişi kuyudandır bilesin, diye söyleterek kahramanın moralini yüksek tutar da; daha nice badireler atlatan ve mutlu sona ulaşan Aşk’ın, öte alemdeki vuslat sevincini tasvir için bu kez:

Açıldı o kuyu açıldı zindan[3]

Yusuf yine oldu Mısır’a sultan ; mısraları aracı kılınır.

Yusuf hikâyesi böylece beşeri aşkın, fiziki ve ruhî güzelliğin, aklın ve gönlün, iffet ve hayânın, özgürlük ve bağlılığın, hüzün ve sevincin, ihanet ve sadakatin, yükselip düştükten sonra tekrar yükselişin; ve daha daha nelerin ardı ardına sökün ettiği; ibretli, iyileştirici, onarıcı geniş bir anlatım alanı sunar.

Tam da Batı Edebiyatında Thomas Mann’ın toplamı iki bin sayfaya yakın dört ciltlik dev yapıtı Yusuf ve Kardeşleri isimli romanını okumaya başladığım günlerde bir tevafuk olarak elime geçen “Bizim Topraklarda ‘Bir Yusuf Hikâyesi, Zembîlfiroşfazlaca dikkatimi çekti ve iki bin sayfalık roman arasında 118 sayfalık bu hikâyeyi bir çırpıda okuyuverdim.

Dünya Edebiyatının ve belli başlı yapıtlarından, Batı Kanonu eserleri arasına girmiş iki bin sayfalık bir romanla, 118 sayfalık bir derleme hikâyenin kıyasını yapacak değilim.

Çünkü Yusuf ve Kardeşleri romanını tek kelimeyle özetin özeti olarak nitelemek mümkün olsa; bir yazarın ‘üst edebiyat eseri işte böyle yazılır’ dercesine gösteri yaptığı, öyle ki; sırf bizim Züleyha diye bildiğimiz Potifarın Karısı Mutemenet’in çağırdığı saray protokolüne dahil zevatın eşlerine verdiği ziyafetin ve ellerini kestiklerinin anlatıldığı ‘Kadınlar Topluluğu’ sahneleri bile on sekiz sayfa ve hatta Zembilfiroş hikâyesini punto farkı gözetilirse otuz sayfaya baliğ olmaktadır. Bu nicelik farkı kıyas götürmez ise de; bir okur olarak bir eserin kendisini sarıp sarmadığı, etkileyip etkilemediği, bunu daha önce niye okumamışım diye hayıflanma hakkı bakîdir. Bazen iştiyakla bazen ite kaka okuduğum romanı katlayıp birkaç saat içinde Bizim Topraklardan Bir Yusuf Hikâyesi’ni bir solukta okuduğumda işte buna, Zembilfiroş’u orijinal metniyle birlikte çevirisinden vakt ü zamanında niye okumamış oluşuma hayıflanmıştım.

Anlaşılan hem yazım dili nedeniyle- ki o dilin alfabesi 98 yıl öncesine kadar Bizim Topraklarda müşterekti- siyaseten;
hem de iffet ve tövbeyi öne alması itibariyle de dinî didaktik, çağ dışı, görülerek müfredat ve edebiyat ekâbirlerince göz ardı edilip vaaz-ı nasihat kitabı kabilinden muamele görmüştü anlaşılan Zembilfiroş.

whatsapp-image-2025-01-06-at-185707_d200496bfba62eeab1186da6f9ada3ce.jpeg

Bizim topraklardan bizim insanımızın ortak alfabesiyle yazılı ve yine bizim topraklarda bin asır artı çeyrek yüzyıldır kullanılan müşterek harflerden müteşekkil şu nakarat diyalog mısraların:

-Delikanlı ben sevdakârım…[4]

-Hatun ben tövbekârım…[5]; her ortaokul, lise çağındaki erkek balasının çarpım cetveli gibi ezberlemesi gerektiği, aylardır zihnimde asılı kaldı. Ve bu mısraları anlaşılır bir hikâyeyle gündeme getiren Mu’sab Aydın’a da kurudan ötede bir teşekkür borcu da...Hem de yanık türküsünü arada bir Bizim Topraklarda Bir Yusuf Hikâyesinin hançeresi olarak binlerce yılbirlikte çığırmak!...



[1] Hüsn ü Aşk 1259-1320. beyitler

[2] Hüsn ü Aşk

1267 Düştüğüne eyleme teessüf

Mi’râcını çehde buldu Yûsuf

[3] Hüsn ü Aşk

1866 Açıldı kilid-i çâh u zindân

Mısra yine Yûsuf oldu sultân

[4] Laviko ez evindarım

[5][5] Ğatune ez töbedarım