Gecikmiş bir İzmir yazısı
Yukarıdan şehre bakınca, şehrin ışıkları güzeldir, romantiktir. Fakat ışıklar içinde yukarı bakınca, ışıklar, semadaki ışıkları, yıldızları görmeye engel teşkil eder. İnsanın kendince bildikleri ve kibri ve de güzel hasletlerin ölümüne sebep olan çirkin hırsı kendi âleminin silik ışıklarıdır; semadaki hakikat yıldızlarına ulaşmaya ve seyre engeldir. Önce kendi cılız ışıklarımızdan kurtulmalı ki voltajı hesaplanamayacak parlaklıktaki hakikat yıldızlarını büyük bir tefekkürle seyredelim, faydalanalım, nurlanalım… Başta Kur’an ve Risâlet semâsının güneşi Hz. Peygamberimiz (sav)’den istifade etmek için, başımızı kaldırıp nurdan hakikatleri izlemek, istifade etmek için kibir ve ihtiraslardan sıyrılmalı zira suni ışıklar, kudret ve mana ışıklarına perde oluyor…
Ehl-i sünnet cemaatlerin ve Risale-i Nur talebelerinin
sadık ve ihlaslı dava erlerinin tek bir hedefi vardır; İman kurtarmakla beraber
İlahi Anayasa olan Kur’an’ın emirlerine uymak; Hz. Peygamberimiz (sav)’in Sünnet-i
Seniyyesini ihya etmektir. Her nerede olursa
olsun, kibir ve ihtiras ışıklarından sıyrılmaya çalışarak, iman hakikatleri
semasından yıldızları – nurlu ışıkları görmeye, rasat etmeye çalışanlardan
Allah ebediyen razı olsun. Astronomi ilmiyle uğraşanların gayretiyle
galaksilere, yıldızlara ait bilgilere sahip olduğumuz gibi; Kur’an yolunun
yolculuğunda kibir ve ihtiras ışığından sıyrılıp, gerçek ışığa ulaşma gayreti
gösterenlerde iman hakikatlerine ihtiyacı olanların istifade etmesine, can
kırmızı kitaplara kavuşmasına vesile olacaklardır.
Her
birimiz bir yerlerde iman hizmetinde istihdam ediliyoruz; şehirler farklı,
mekânlar farklı ve dünyanın her yerinde… Uzaklarda ve farklı
yerlerde olsak bile; kimi internette kimi, yüz yüze, kimileri dershanelerin
feyizli atmosferinde Risale-i Nurların hayran bırakan hakikatlerini okurken,
gönüller bir, sevda bir, heyecan bir. Hedef: Amelimizde rıza-yı İlâhi,
insanlığın imanını selamette görmek ve İslam kardeşliğini tesis etmek, Allah’ın
ve Resulullah (sav)’in razı kalacağı insan olabilmek, fitne ve fesadı ise en
büyük tehlike olarak görmektir. Allah, cümlemizi geçimini fesatlıktan sağlayan,
kin ve adavetten gıdalanan insanların şerrinden muhafaza etsin. Ecdat nasıl ki
İslam’ı hâkim kılmak için kahramanlık etmiş, canından vazgeçmiş, bizlerde ihlâs
ve uhuvveti hâkim kılmak için ihtiraslarımızı ve kibrimizi kurban edeceğiz.
Evet, iman etmişiz; “Nefisle mücadele büyük cihattır.” Şunu unutmamalıyız ki; ecdadımız ve başta Bediüzzaman Hazretleri olmak
üzere, son devrin İslam kahramanları bize kolay olanı bırakmışlar; onlar
İslam’a en büyük saldırıların gerçekleştiği dönemlerde, en acımasız işkenceler
yapılırken, gayreti ve ihlâsı hiç elden bırakmamışlardır. O dehşetli
dönemlerde, en acımasız karanlık ruhlu insanlar karşısında sadakati, ihlâs ve
uhuvveti elden bırakmamışlar, bizler
böyle rahat bir dönemde, aynı yürekliliği gösteremez isek dava adamlığımız
menfaat adamlığına dönecektir. İhlâs ve uhuvvet yüreğimizde çakacak bir
kıvılcım bekliyor, alevlenmeye hazır... Zaten ihlâs ve uhuvvetin anayasası da
elimizde var. Yeter ki sadece okumakla
bırakmayalım, Kur’an’a hizmette muvaffak olmanın tek sırrı budur… İmanının
kurtulmasını bekleyen insanlar dururken, birilerin ihlâssız ve riyakâr tavrı
kendi silik ışığına güvenenler o insanların vebaline, kanına girmiş oluyor... Uhuvveti sarsacak hamleler içinde olan biri
Allah’ın kesin hükmüne, Peygamberimizin sünnetine ve Üstadımızın reçetelerine
cephe alıyor demektir. Bu zifiri
cahilliği gösteren ise zaten dava adamı değildir, şeytanın verdiği rolü
kesiyordur… Rabbimiz bu nurlu davaları ve vatan millet hizmetimizi böyle esfel-i
safilin rütbeli insanlardan muhafaza etsin.
Yenileyecek olursak: Yukarda ki ışıkları – yıldızları
görmek için, aşağıdaki ışıkları pasif hale getirmek gerekir. Risale-i Nur semasındaki yıldız
hakikatleri görmek için; aşağıdaki ene ve gurur ışıklarını söndürmek ve tevazu
berraklığına sahip olmak gerektir. İnsan içinde bulunduğu yalan ışıklar
yüzünden gökyüzündeki gerçek ışıkları göremez! Şehrin kibrinden kurtulup, eski
köy sadeliğine, netliğine kavuşulunca, yıldızlar nasılda net gözükürdü… Her şeye rağmen hakikat yıldızlarını gören
samimi insanlar var. Biliyorlar ki; gökyüzünün göğü yeryüzüdür ve göktekilerin
gözü de buradadır. Bizlerin sadakat ve ihlâsı, yürek eliyle sımsıkı
sarıldığımız uhuvvet, yıldızlardaki melekleri ve ruhaniyeti cûş-u hurûşa
getirecektir. Allah etrafımızdaki ihlâslı, sadakatli insanları çoğaltsın,
bizleri de sadakat ve ihlâs deryasına daldırsın. Sadakat ve ihlâs derken:
İstanbul’da çalıştığım gazeteden ayrılıp, İzmir’e
geldiğimde, gazetede sadece geceleri çalıştığım için bir yıl derslere gidemedim
adeta sudan çıkmış balığa dönmüştüm. İşim
vardı ama içim bomboştu. Sonra Allah gündüz işi nasip etti ve benim için İzmir
kalesinden daha heybetli Basmane Risale-i Nur medresesine gitmeye başladım.
Rahmetli Muzaffer Arslan ağabeyi, Halıcı Hüseyin ağabeyi, Bekir ağabeyi, Eyüp
ağabeyleri vs. görünce İzmir’e ısındım ve İzmir benim için bambaşka bir yer
olmuştu. Eyüp ağabeyimizin o bitmeyen heyecan ve azmi ise bana bir şeyi
düşündürmüştü… İzmir Körfezi adeta göz çukuru gibidir. Daha da serbest bir
hayat tarzı olduğu için o göz çukuru gibi körfez adeta: “Aman ha! İmanınızı gözünüz gibi muhafaza edin!” dercesine
hatırlatmada bulunuyordu ve Eyüp ağabeyimizin en hastalıklı zamanlarında bile
Risale-i Nurlara sahip çıkması, gençlere, gözü de, imanı da korumaya misal
olarak yetiyordu ve olmaya da devam edecektir... Ayrıca şunu da düşündürmüştü: Basmane medresesi göz çukuru olan körfeze
gözbebeği olmuştur. İnşallah geçmişte olduğu gibi günümüzde de hakikatlere
en aydınlık bakmaya devam edecektir. İzmir’de hoşuma giden şeylerden biride;
çocukluğumdan beri babamdan gördüğüm ağabeylere karşı muhabbetin hürmetin azami
derecede tam sadakatle burada da sürdürülüyor olmasıydı. Bayram Yüksel
Ağabeyi, Sungur Ağabeyi, Abdullah Yeğin Ağabeyler gibi üstadın kahraman
talebelerinin İzmir’e her gelişlerinde ve son varis, mutlak vekil, yakın
zamanda Allah’ın rahmetine kavuşmuş olan, hizmet sancağını aşk ile taşımış
Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyimizin gelişlerinde, İzmir adeta heyecan tufanına
yakalanıyordu. İzmir’in ciddiyet ve hürmetle ağabeylerimizi karşılamış olması
ve muhabbetle hizmet edip, dualarını kazanmaya hassasiyet göstermiş olması
takdire şayandır. İzmir, Üstadımızın
vekili – varisi hiçbir ağabeyimizi üzmedi onlara da gözleri gibi sahip çıktı.
İleri karakol, girintili çıkıntılı İzmir körfezinde,
başta Risale-i Nurların her hakikatine olduğu gibi ve Üstadın hizmetkârı olan
ağabeylere karşı hürmet ve muhabbette dosdoğru olundu. İman Hakikatlerinin
orijinalliğinde, FETÖ meselesinde ve de vatan millet meselesinde çıkıntılık
yapılmadı, dosdoğru olundu. 15 Temmuz
alçaklık girişiminde muhterem Eyüp ağabeyimiz ve kahraman vakıf kardeşlerimiz
ellerinde al bayrak ve al hakikatlerle büyük Komutan’ın emrine uyarak, nöbetle
meydanları coşturdular… Şunu da belirtmekte fayda var: Risale-i nurların
tahrip edilmesi ihanetine karşı İzmir’in verdiği mücadele başta Sungur
Ağabeyimiz olmak üzere tüm ağabeylerin takdirini duasını kazanmıştır. İnanıyoruz ki; Sungur ağabeyimiz ve bütün
ağabeylerimiz İzmir’den memnun olarak, dualar ederek ebedi olarak Üstadımıza
kavuşmuşlardır.
Her
şehirde ve her yerdeki Kur’an ve Nur hizmetleri çok ehemmiyetlidir, asla küçük
görülemez! Tüm hizmet ehline muhabbet boynumuzun borcudur. İzmir
farklı bir hayat tarzından dolayı ve de siyasi talihsizliğinden dolayı hassas
bir manevi karakoldur. Burada Kur’an’a ve imana hizmet yapmak büyük bir sabır
ve gayret ister. İzmir’de Rıza-yı İlâhî
için o hizmeti, gayreti gösteren Şabanlardan, Abdullahlardan, Sinanlardan,
Mehmetlerden, Âdemlerden, Mahmutlardan, Enginlerden vs. Nurlara hizmet eden,
emeklisinden, esnafından kısaca herkesten Yüce Mevla’m razı olsun. İzmir
gibi bir yerde sarsılmadan Nurlara hizmet edebilmek, büyük bir alkışı ve duayı
gerektiriyor. Allah, her nerede Nur Talebesi ve Kur’an’a sünnete hizmet eden
fedakâr insanlar var ise; yardımcısı olsun ve de razı olsun…
Son söz Üstadımızındır: “Leyle-i Mi’racınızı tebrik ve
içinde ettiğiniz duaların makbuliyetini rahmet-i İlahiyeden niyaz ederiz.”