Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3009.45
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

GECEKONDU LAİSİZMİNİ VE ANAYASASINI AŞMAK

Türkiye'nin gerçek anlamda demokrasiyi, hukuku, özgürlüğü ve çoğulculuğu esas alan yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. Militerlerin ve bürokratların toplum üstünde azınlık tahakkümünü kemikleştirmek için yapılan anayasalar, toplumumuzun barışını, huzurunu, refahını ve özgürlüğünü geriletmekten başka bir işe yaramamaktadır. Anayasa ve laiklik tartışmasını, özgür demokratik ve çoğulcu toplum ve hukuk devleti ideallerini sağlayacak bir anlayışla yapmamız gerekmektedir.

Türkiye'de temel sorunlar sağduyuyla, derinlikle ve yapıcı bir şekilde tartışılmamaktadır. Bugün Türkiye'de gündemi siyasetçiler belirlemektedir. Genelde bir siyasetçinin herhangi bir konudaki ifadesi, toplumda yoğun polemiklerin, suçlamaların, agresifliklerin, hakaretlerin ve öfkelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bugünlerde laiklik merkezli kadim bir sorun tekrar gündemdedir. Ancak gündemde yeni anayasa bağlamında laikliğe dair karşılıklı bir konuşmaya şahit olmuyoruz. Şu anda yapılan şey, bir laiklik tartışması değildir, bir laiklik kavgasıdır. Türkiye'nin içinde ve dışında yoğun bir güvenlik ve şiddet sorunu bulunmaktadır. DAİŞ, günlerdir Kilis'e roketlerle saldırmakta, Bursa'da intihar saldırısı gerçekleşmekte, birçok yerleşim merkezinde operasyon ve çatışmalar sürmektedir. Esed ve Rus güçleri, Halep'e olan saldırılarını yoğunlaştırmışlardır. Saldırılar sonucunda Halep'teki tek çocuk doktoru dahil birçok insan hayatını kaybetmiştir. İç ve dış çatışmalar, toplumdaki güvenlik kaygısını arttırmış ve insanların gerilimle dolmalarına neden olmuştur. Böylesine yoğun psikolojik ve sosyolojik gerilim altında, laiklik ve yeni anayasa konularında sert söylemler ve tutumlar ortaya konulmaktadır. Türkiye'nin laiklik, yeni anayasa, şiddet ve dış politika konularını sağlıklı ve sakin bir şekilde konuşmaya ihtiyacı vardır.

Son yüz yıldır laiklik adına yapılan uygulamanın tam bir facia olduğunu söyleyebiliriz. Laiklik adı altında otoriter ve totaliter bir toplum mühendisliği uygulanmıştır. Laikliğin totaliteryanizm şeklindeki mirası, zihinlerde hala canlı olan acıları harekete geçirmektedir. Şu anda özgürlük, hukuk ve çoğulculuk çerçevesinde yeni bir laiklik anlayışının geliştirilmesine odaklanmak lazımdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ortaya koyduğu laiklik anlayışı, bu bağlamda önemli bir çerçeve sunmaktadır. Devletin bütün inançlara eşit mesafede olması ve devletin hiçbir inanca müdahale etmemesini esas alan özgürlükçü ve çoğulcu bir laiklik anlayışının geliştirilmesi için otoriter ve totaliter laiklik anlayışından radikal bir kopuş gerçekleştirilmelidir.

Din, insanı ahlaki ve manevi açılardan doğru yola ulaştırmaya çalışan bir hidayet rehberi ve şifa kaynağıdır. İnsanlar, dinin ahlaki ve manevi rehberliğinde sosyal, kültürel, ticari, düşünsel, siyasal hayatlarını gerçekleştirdikçe daha iyi insanlar oabilirler. Başka bir ifade ile dindarlık, ahlak ve maneviyat, insanların kafalarında ve kalplerinde yazılmalıdır. Anayasalara ve yasalara yazılan hiçbir dindarlık ifadesi, dindarlık üretmemektedir. Dindarlığın yeri anayasa değil, inanların kafaları, kalpleri ve hayatlarıdır. İnsanların dindarlık tecrübelerine müdahale etmeyen ve herkesin dindarlığını kendisine uygun bir şekilde yaşamasına imkan veren bir çerçeveyle din ve vicdan özgürlüğünü ifade eden bir anayasa, iyi bir anayasadır.

Otoriter ve totaliter bir anlayışa dayanan laisizmin uygulamasına göre din, insan için gereksiz ve önemsiz olan, insanı yanılsamalar dünyası içinde gerçeklikten kopartan bir afyondur. Dini kitlelerin afyonu haline getiren şey, dinin kendisi değil, dine yapılan baskı ve zorbalıktır. Din, özgürlükle ancak hayatiyet bulabilir. Din ve vicdan özgürlüğü, dinin canlı, dinamik ve çoğulcu bir şekilde tecrübe edilmesine imkan veren ana çerçevedir. Başka bir ifade ile totaliteryanizm, dini hayattan koparıp afyon haline getirirken, din ve vicdan özgürlüğü ise dini insan ve hayatla buluşturmakta ve bütünleştirmektedir.

İnsan hayatını din ve din dışı, sanat ve sanat dışı, ahlak ve ahlak dışı, felsefe ve felsefe ve felsefe dışı, edebiyat ve edebiyat dışı, siyaset ve siyaset dışı gibi bölümlere ayırmak anlamlı değildir., İnsan, hayatını felsefeyle, müzikle, sanatla, siyasetle, ticaretle, bilimle, folklorla, mitolojiyle, maneviyatla ve tefekkürle bir bütün olarak yaşar. İnsanın önemli bir tecrübesi olan dindarlık, bilim, sanat, siyaset, sosyal, ekonomik, felsefi, kültürel ve ahlaki tecrübeleriyle ilişkili ve iç içe olan önemli bir alandır. Hayatı din ve din dışı şeklinde ayıran laisizm anlayışı, artık terk edilmelidir. Din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde laiklikği, din ve diğer insani tecrübe kategorilerine (ahlak, bilim, folklor, sanat gibi) dışarıdan güç yoluyla bir müdahalede bulunulmaması olarak yorumlamak mümkündür.

Ülkemizin radikal anlamda özgürlük, hukuk ve çoğulculuk çerçevesinde din, devlet, toplum ve hukuk alanlarında dönüşüme ihtiyacı vardır. On beş yıl öncesine kadar bizi gecekondu kentlere hapseden anlayış, aynı şekilde bizi gecekondu bir anayasaya ve laisizmle kontrol altına almıştır. Kentsel dönüşüm gibi, anayasal ve laiksel düzeyde de özgürlük, hukuk ve çoğulculuk temelinde bir dönüşüm gereklidir. Birbiriyle çatışan, '''asrın idrakine İslam'ı anlatma' konusunda acziyet içinde olan dini anlayışları geride bırakıp barışı, adaleti, tevhidi, uhuvveti ve uhreviliği birlikte alan insan merkezli evrensel bir dindarlık tecrübesine ihtiyaç duyuyoruz. Gecekondu dindarlığının, anayasasının ve laisizminin aşılması, Türkiye'nin önündeki büyük meydan okumadır.