Gazze'nin Kurtuluşu
Bugün günlerden cumartesi, 10 Şubat 2024…
Ajanslar, Filistin’inin
Gazze şeridindeki Refah şehrinin İsrail tarafından işgal edildiğini yazıyordu.
Refah şehrinin kalbi olan Nasr hastanesinde 11 bin insan yaşıyor. Yaralı insanlar
var orada. Hasta insanlar, çocuklar ve kimsesiz bebekler var. Annesi babası
öldürülmüş çocuklar çaresiz hastahâne bahçesinde ağlıyor. Burası da Şifa
hastanesindeki gibi bir katliama dönüşmeden dünyanın ses çıkarması gerekiyor.
Sesimizi yükseltmeliyiz. Oradaki insanların sesi olmalıyız.
Gazze’nin kurtuluş
savaşı Anadolu halkının kurtuluş savaşına benzeyecek mi? Anadolu coğrafyası
zor, engebeli, dağlıktı. Anadolu insanı sözüm ona Gâvurlardan kaçıp günlerce
dağlarda, mağaralarda saklanabilmişti. Ama Gazze şeridi dümdüz, insanların
kaçabileceği bir duvar arkası bile yok.
Bütün bunlara rağmen
Gazzeli çocukların dilinde umut şarkıları eksik olmuyor. Hep bir ağızdan
“Cennet, cennet, cennet… Vallahi benim vatanım cennet…” nidaları yükseliyor
Refah şehrinin sokaklarında. Sonra, sonra… İsrail uçaklardan atılan bombalarla
enkaz altında kalanlar... Kimileri ağır yaralı, kimileri uykularında şehadet
şerbetini içiyor. Cennet cennet dedikleri vatanlarından hakiki cennete bir
yolculuk… Tam bir cennet yolculuğu seremonisi… Filistinlilerin bu cennet
sevdası; televizyoncuların, sohbetçilerin anlattığı cennet sevdasından biraz
farklıydı. Biraz biraz Mehmed Akif Ersoy’un mısralarına benziyordu. “Ey şehid
oğlu şehid isteme benden makber/Bak ağuşunu açmış duruyor peygamber.”
Dün Anadolu’da
Çanakkale Şehidlerine şiirini yazan millî irade, bugün Gazzeli çocukların,
Gazzeli mücahidlerin yüreklerinde saklı. Gazzeli çocukların dillerindeki
samimiyet ruhlarına da sinmiş durumda. Uçakların saldırısında iki bacağını
kaybeden küçük bir çocuk Nasr hastanesine getiriliyor. Yaralı çocuk oradaki
sağlık görevlilerine sesleniyor. “Amca tekrar ayaklarım çıkacak mı?” Oradaki
doktorlar, ağızları bıçak kesmiş adeta, sus pus olmuşlar, susuyorlar…
Gözyaşları cevap veriyor. Orada biz olsak ne yazardı. Ne cevap verebilirdik ki.
Hangimiz o minik bedene cevap vermeye cesaret edebilirdik ki? Yarın mahşer
günün de Allah da bize soracak. Özellikle bir şey yapıyormuş gibi kendini
gösterenlere…
Öte yandan esir düşen
Gazzeliler var. İsrail teröristleri işkenceler sonrasında hepsini öldürüyor. Ve
bütün dünyaya bunu yayıyor. Dünyaya biz işte böyleyiz diyor. Yok öyle bir şey,
diyoruz. Ama İsrail ve avaneleri dünyanın bütün kilit noktalarını ellerinde
tutuyorlar. Aslında herkes esir. Aslında dünyadaki herkes esir. Sesini
çıkaranın tepesine biniyorlar. Bazen ekonomi ile bazen silah zoruyla, bazen de
kasetle, sahte belgelerle terbiye ediyorlar.
İsrailli teröristler
bütün bu katliamı yaparken kendi ürünleri olan DOMESTOS ürünü reklamı veriyorlar.
Hani “mikroplar için kaçacak yer yok” yazmışlardı ya bu reklam ürününün
üzerinde. Aslında mikroptan kasıt Filistinlilermiş. Güya onlar nazarında
Filistinliler birer mikrop ve Yahudiler de yani Siyonist İsrailliler de
“Domestos” muş. Artık bu isim “Domestos” hangi sapık kahramanlarının ismi ise…
Herşey tesadüfi değil Siyonistler ilmek ilmek çalışıyor. Domestos’un rengi olan
kırmızı renk de öldürdükleri Filistinlilerin rengi. Yeşil ve beyaz rengi de Filistin
bayrağını temsil ediyor.
Bir Müslüman mahallesinde
salyangoz böyle satılıyormuş. Bir İslam beldesi olan İstanbul’un her köşesinde
Domestos’un devasa reklam bilbordları duruyor. Orada Gazze’de katledilen
Müslümanlara bir gönderme olduğunu ancak sahici Müslümanlar bilebilir.
Ve son… Nasr Hastanesi
Önü… İsrailli keskin nişancıların vurduğu ve yaraladığı Filistinli bir genci
kurtarmaya giden sağlıkçı bir Filistinli kadın. Dünya onun kadar cesur olamadı.
Kelimeği şehadet getirip koşuyor, yaralıyı getiriyor. Ondan cesaret alan birkaç
erkek de yardıma koşuyor. Yaralı Filistinli genç, kurşun yağmuru altında
hastaneye yetiştiriliyor.
Bu kadar…